Arabadan çıkmam için bana yardım etti. Annem değilse bile gerçekten çok sevimli bir kadındı. Elimden tuttu. Arabanın kapısını kilitledi. Yürürken kafasının öne eğildiğini gördüm. Noluyordu, neden ağlıyordu ki şimdi? Hemen elinin tersiyle göz yaşlarını sildi, gözlerimin içine baktı ve "evine hoşgeldin kızım" dedi. O kadar içten 'kızım' dedi ki annem olduğuna inanmak istedim. O benim annemdi. Ne olduysa bunu kalbimin en derinlerinde hissediyordum. Anne sevgisini sadece bir kaç saatte hissettirmişti bana. Kapıyı bir adam açtı ve beni kucakladı. Tanımıyordum gerçekten o evdeki bir kişi bile bana tanıdık gelmiyordu. O dayımmış. Annemin küçük kardeşi.Yemyeşil gözleriyle bana baktı ve "tekrardan hoşgeldin prenses" dedi. Ahmet dayı. Annem kulağına sessizce isimlerini ve neyim olduklarını fısıldıyordu. Olamaz burası gerçekten çok kalabalık. Herkesi teker teker öptüm, sarıldım ve hepsine durumumun gerçekten iyi olduğunu söyledim. Aklımda kalan isimler sadece teyzem, dayım ve kuzenimdi. Teyzemin adı Asumanmış. Bana arkadaş gibi yaklaştı ve hemen sohbete daldı. Sanki hasta ziyaretine değilde güne gelmiş bir havası vardı. Ama simdiden ısındığım ilk kişiydi. Kuzenim Tuğçe. Beni görünce ağlamaya başladı. Bana gerçekten değer verdiğini göz yaşlarından anlayabiliyordum. Bir insanın ağlamasına gerçekten dayanamam. Ağlayan her insanı iyi niyetli zannederim. Bu benim en kötü huyumdur. Tuğçeyle beraber odama geçip bizim küçüklük resimlerimize baktık. Biraz bir şeyler hatırlayayım diye her fotoğrafta duraksayıp o gün ne yaptıysak tek tek anlatıyordu. Gerçekten hatırlamak isterdim canım kuzenim ama ağzını boşa yoruyorsun. Anlattıkların hakkında hiçbir fikrim yok çünkü. Herkese geldikleri için teşekkür edip dinlenmek istediğimi söyledim. Gerçekten yorulmuştum ama bu ilgi beni mutlu etmişti. Tatlı bir yorgunluktu bu ama uyusam kendime gelebilirdim. Kalktığımda sabah olmuştu. Baya iyiydim. Morluklar hala vardı ama artık canımı acıtmıyorlardı. Kapı çalındı.
" girebilir miyim?"
"Tabii."
Annem kapıdan kafasını uzattı ve birinin beni görmek istediğini söyledi.
"Ona kaba davranma. O eskiden senin için özel biriydi. Halada öyle olabilirdi. Anlayacaksın." diyip göz kırptı ve odadan çıktı. Saniyeler sonra bir çocuk içeriye girdi. Parfüm kokusu bir anda tüm odaya yayılmıştı. Uzun boylu, esmer, kahverengi gözlü. Sırıttı ve yavaşça yanıma yaklaştı. Yatağımda uzanıyordum ve tam ayak ucuma oturdu ve hiç ayırmadan gözlerimin içine baktı. Yutkundu, bir şeyler söyleyecekti ama çekiniyordu sanki. Bir anda elimi tuttu.
"Seni aksattım, mesaj yazamadım. Sevdiğimi hissettiremedim. Çok yoğundum işler yüzünden telafi edeceğim bensiz geçirdiğin her günü. Bundan sonra bizi hiçbir şey ayıramayacak" dedi. Ona karşı birşey hissetmiyordum ama eskiden çok şey yaşadığım kesindi. Hiçbir şey diyemedim. Sözcükler boğazımda düğümlendi. Sadece baktım. Göz kamaştırıcı bir yakışıklılığı vardı çünkü. Ama ona karşı hiçbir şey hissetmiyordum.