-2-

151 11 3
                                    

Otobüsten inmiş buluşma yerine yürürken biraz ilerde Rin'i bir fotoğrafçıdan çıkarken gördüm. Elinde bir poşet vardı. Sanıyorum fotoğraf makinesi için film almıştı.

Biraz hızlanıp ona yetiştim ve bir anda elimi omuzuna attım. O da bir anlık korkuyla hafifçe yerinden sıçrayıp bir küfür mırıldandı. Ben tepkisini görmezden gelip "N'aber?"
deyince o da hiçbir şey olmamış gibi "İyi işte, n'olsun. Sen?" diye devam ettirdi. Böylece buluşma yerine varana kadar havadan sudan sohbet etmeye başladık.

Gördüğüm rüya yüzümden her ne kadar Rin'le konuşurken gerilsem de duygu ve düşüncelerimi iyi saklayan biriyim. Bu yüzden farketmeyeceğini umuyorum.

Buluşma yeri sadece bilenin geldiği tatlı bir kafeydi. Sadece bilenin dedim çünkü kafenin yeri hem şehrin merkezine hem de yerleşim alanlarına ters kalıyordu. Bu yüzden de genelde sakindi. Biz de burayı Atsumu ile kavga ederken kaybolup öyle bulmuştuk.

Kafe, bulunduğu ortamın şartlarını olabildiğince avantaja çevirmiş küçük bir yerdi. 3 yüzü camlardan oluşuyordu ve içerisinde bir sürü bitki vardı. Dışarıda 3 tane masa varken içerideyse 4 tane vardı. Dışarıdaki masaların gölgesini kocaman ve yaşlı bir ağaç yapıyordu. Bu kafe hakkında en sevdiğim şey de zaten o ağaçtı. Bana huzur veriyordu, sakinleştiriyordu. Burayı Rin'in de çok sevdiğini biliyordum. Her geldiğimizde o içimi ısıtan sıcak gülümsemesini sunardı gözler önüne.

Kafeye geldiğimizde içeride Kita-san, Aran ve Ren vardı. Rin ile beraber içeri girdik. Kita-san'nın bize dümdüz baktığını görünce hemen saati kontrol ettim. Onları bir saat bekletmiştik. Kita-san çok dakik bir insan olduğu için kesinlikle bize öyle bakmasının sebebi buydu. İkimiz, üçünden özür diledik ve masaya oturduk.

Beklediğimden daha da az kişiydik. Bu yüzden de buluşma çok uzun sürmez diye düşünüyordum.

Yanılmıştım. Şuan saat akşam 7diydi ve biz hala evlere gitmek için dağılmamıştık. Ren az kişi olacağımızı tahmin etmiş olacak ki yanında bir kaç tane kutu oyunu getirmişti. Biz de aralarından Monopoly'i seçip oynamaya başlamıştık.

Şuan oyunun durumu Kita-san ya da Rin'in kazanacağı yönünde. Oyuna büyük iddialarla başlamış olan Ren ilk iflas edenimiz olmuştu. Daha sonrasında ise yine büyük konuşan Aran iflas etmişti. Ben de iflasın eşiğindeydim çünkü Rin bütün istasyonları satın almıştı ve ben her tur onlarda duruyordum. Eğer Kita-san bana kira ödemeseydi zaten iflas etmiştim. Anlayacağınız yıkılmadım ama ayakta da değildim.

Bir süre sonra artık ben de kiralarla ayakta kalamamış iflas etmiştim. Çünkü Kita-san'nın otel diktiği yer beni biraz (baya) aşıyordu. Ve artık oyun oldukça çekişmeliydi. Ren; Kita-san ve Rin arasındaki bu oyunun bitmeyeceğini düşünmüş olacak ki (ve yenilgiyi sindirememiş) saatin geç olduğunu artık dağılmanın vakti geldiğini söyleyerek oyunu topladı ve hep beraber otobüs duraklarına doğru yürümeye başladık.

Bir yandan sohbet ederken bir yandan da Rin'in oyun esnasında çektiği fotoğraflara bakıyorduk.

Fotoğraflara bakarken Rin'in gözleri ışıl ışıl parlıyordu. O sırada baktığımız fotoğraf ilgimi çekti. Bu Ren'in iflas eşiğindeyken bir kağıda borçlarını yazdığı andı. Aslında teknik olarak iflas etmişti ama biz onun için kuralları biraz esnetip bankadan kredi çekmesine izin vermiştik. Ona rağmen iflas etti. Rezil.

Ondan sonraki fotoğrafsa Kita-san, Rin ve benim ellerimizde tapularımız ve para destelerimizle poz vermiş olduğumuzdu. Aslında iki zengin arasında olmak istememiştim o resimde ama Rin ısrar edince aralarına girmiştim.

Sonraki fotoğraf Aran'ın Kita-san'dan para (ç)aldığı andı. Kita-san farketmiş ama çaktırmamıştı. Çünkü zaten zengindi, onun (ç)aldığından ne olacaktı. Ve tabii ki Aran da Kita-san'ı şaşırtmayarak birkaç tur sonra iflas etmişti. Derken bir sürü fotoğrafa bakmıştık beraber yürürken.

Durağa geldiğimizde Aran, hangi akla hizmetse, bisikletle geldiği için ilk o aramızdan ayrıldı. Daha sonra gelen otobüsle Kita-san ve Ren bize veda edip gitmişlerdi. Şuan Rin ile başbaşa kalmıştık. Oeramdaki tek ses hafifçe esen rüzgârın hışırdattığı yapraklardı.

İkimiz de telefonlarımıza bakıyorduk. Rin, her canı sıkıldığında yaptığı gibi, galerisinde geziniyordu. Tabii ki de bakmadım sadece bir varsayım. Ben de Atsumu'nun bana attığı binlerce mesaja cevap yazmakla meşguldüm. Aslında görüldü atıp geçmek gelmişti içimden ama "ok" yazmak onun daha çok sinirini bozar diye düşündüm.

En sonunda, yarım saat boyunca beklediğimiz, otobüsümüz geldiğinde en arkada yanyana olan ikili koltuğa oturduk. Ben cam tarafına geçmiştim çünkü Rin benden önce inecekti.

Yol boyunca ben Rin'in omuzunda uyuklarken o da müzik dinlemişti. Hafifçe gözümü aralayıp camdan dışarıya baktım. Rin'in inmesine az kalmıştı. Onun da uyuyakaldığını düşünerek yüzümü hafifçe ona doğru çevirmiştim ki onunla göz göze geldim. O beni, BENİ mi izliyordu?

Ne o gözlerini benden çekmişti ne de ben gözlerimi ondan. Ben şaşkınlıkla ona bakarken onun yüzünde hafif bir tebessüm vardı. Bir süre daha öyle kaldıktan sonra ikimiz de dikleştik ve aramızdaki uzun sessizlik Rin'in sorusuyla son buldu.

" Sahile inelim mi?"

----------------------------------------------------

(731 Kelime)

Wasting Time - SunaOsaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin