Jennie soru karşısında şaşırmıştı. Jisoo daha önceden Lisa'yi tanıyor olmalıydı ki böyle bir şey söyledi.
Yoksa kafayı mı yiyordu. Olmayan şeyleri gördüğü gibi olmayan sesler de mi görüyordu.
Stres altına girdi, haliyle şizofreni hastalığı belirtilerini ağır olarak göstermeye başladı.
Jisoo birden ayağa kalktı ve Jennie'nin üzerine yürümeye başladı. Daha sonra herkes aynı şeyi yapti, herkes Jennie'nin üzerine yürüyordu.
Jennie bunun gerçek olmadığını biliyordu. Yerinde sakince oturdu, Jisoo'yu endiselendirmedi.
O sırada Jisoo Jennie'ye sevgi dolu gözlerle bakıyordu. Gözlerinin içi parlıyor, kalp şeklindeki dudakları ve inci gibi beyaz,sıralı dişleri ile gülümsemeye başlıyordu.
Bir kahkaha patlattı. Ama bu kahkaha öyle alaycı bir kahkaha değildi. Aşk dolu bir kahkahaydi.
Jisoo'nun kahkahasiyla Jennie kendine geldi, üstüne yürüyen insanlar birden yerlerine oturdu...
Jennie ise Jisoo'nun kahkahasi sonucu şaşırmış, bir o kadar da Jisoo'nun sesini beğenmişti.
Jisoo merak edemeyip sordu
"Daha fazla bekleyecek misin yoksa sorum cevapsız mi kalacak"Jennie gülümsedi
"Pardon, dalmisim"Şimdi ne cevap verecekti. Paniğe kapıldı. Ama bu sefer kimse üstüne yurumuyordu.
"Bak Jisoo, bence bu konu üzerinde bu kadar durmaya gerek yok. Biliyorsun biraz kilo aldım, e haliyle bu konu hakkında konuşmak istemem."
Gülmeye başladı.
"Anlarsın ya, tipik bir insanım. Saçlarımı bir hastanın tavsiyesiyle boyatttim. Kendisine minnettarım. Bu saç şekli ve rengi daha çekici duruyor"
Olayı toparladigini düşünerek başka konu açmaya çalıştı.
"Eee daha daha n'aber"
Boş bir soruydu. Jennie bunun farkındaydi.
"Iyi..."
Tek cevabı iyi miydi? Cidden mi?! Jisoo biraz fazla şaşırmış olmalı ki normalden soğuk davranmisti.
"E iyi o zaman, yarın görüşmek üzere Jisoo!"
"Üzgünüm yarın Rosé'nin randevusu yok, belki başka bir gün. Görüşmek üzere!"
Gülerek mekandan ayrıldı. Jennie'nin kalbi ise pir pir atıyordu. Durumu toparlayıp toparlayamadigini tam cozememisti ki, heyecan basmıştı.
O da hastaneye gitti ve eski odasına girerek derin bir uykuya daldı.
***
Sabah olmuş, gün ağarmışti. Ama tek bir sorun vardı. Hastane oldukça soğuk, karanlık ve tenhaydi.
Üstelik Jennie kendini çok yorgun, halsiz ve bitkin hissediyordu.
Içeriye biraz göz gezdirmek için odasından çıkan Jennie, etrafta kimseyi göremedi.
Herkes sanki derin bir izne çekilmişti. Çalışma odasına gitti. Lisa'nin programına bir göz attı. Bugün neredeyse hiç hastası yoktu.
Ama nasıl olur?! Daha dün gormustu bir sonraki gün ne kadar yoğun olacagini.
Odada beklemeye karar verdi. Bekledikçe üşüyor, üşüdükçe uykusu geliyordu. Çoğu insan da böyle ölüyordu. Donarak...
~Düşünmesi bile korkunç.~
O sırada dışarıdan odanın içine giren ayakkabi seslerini duymaya başladı.
Topuklu ayakkabı sesi...
Ama nasıl olabilirdi. Hastanede kimse yoktu. Büyük ihtimal biri girmişti.
"O-oha"
Içeri giren iki ayakkabı gördü.
Önce bembeyaz, temiz ayakkabılar, daha sonra uzun bacaklar ve bir hemşire forması içeri girdi.
Ayakkabıların temizliği karşısında şok olan Jennie, ayakkabılara odaklanmaktan içeri giren kişinin yüzünü bile görmemişti.
Oysa ilk önce yüzüne baksa daha büyük bir şok yaşayacaktı.
Içeri giren...
Güzel psikoloğu Pranpriya Manobal'dı!
Jennie'nin ağzı açık kalmıştı. Açık ağzının içine tane tane akan göz yaşları tuzlu bir tat yaratıyordu.
Ama nasıl olurdu. Gözleri önünde görmüştü onun narin, ölü bedenini.
"Selam"(Lisa)
Gururlu bir tavırla."LISA! S-sen yaşıyor muydun?"
"Hiç ölmedim ki!"
Acaba yine hayal mi görüyordu. Ama bu imkansız, bu fazlasıyla gerçek bir şeydi.
Lisa Jennie'nin karşısında bulunan iki koltuktan birine oturdu.
"Bak, sana gerçek olayları anlatacağım. Beni sakın yargılama"
"Dinliyorum"
"O gün ,beni kanlar içinde yatarken bulduğun gün, ben aslında uyuyordum."
"Peki kanlar? Neden senin bulunduğun yere kadar sürünerek oraya ulaşmış bir insanın kan izleri var?"
"O gün bir saldırıya uğradım. Bir takım köpekler dışarıda bana saldirmaya çalıştılar. Canımı zor kurtardim. Bacağım kanıyordu. Aşırı derecede bir kan kaybı yaşıyordum. Hemen üstümu çıkarıp odaya koydum, ki büyük ihtimal senin giydigin kıyafetler benim oraya bıraktığım kıyafetledi. Üstümü çıkardım ki bacağımı daha iyi gözlemleyebileyim. Ama köpek sesleri arkamdan gelmeye başlayınca odadan hemen çıkıp, stresle çıkışa yöneldim. Biliyorsun, hastane her ne kadar ilgisiz olsa bile çok büyük bir hastane. Çıkışa ulaşmaya çalışırken hem üşüyor hem de bacağım agridigi için yuruyemiyor, surukleniyordum. Sonra ne oldu bilmiyorum, uyuya kaldım. Derin bir uykuya. Soğuktu, büyük ihtimal dön gecirecektim ki son anda uyanabildim."
Jennie'nin baş ağrısı Lisa'nin anlattıklarından sonra artmış, başı dönmeye başlamıştı.
Kafası vücuduna ağır geliyordu. Sanki kopsa da yanında tasisaydi. Lisa bunu farketmedi. Ama bir seylerin yolunda gitmediğinin farkındaydı.
Jennie aniden bayıldı. Lisa hemen küçük dokunuşlar yapmaya çalışsa da çok geçti.
Jennie, o, ölmüştü...
Lisa çığlıklara ve gözyaşlarına boğuldu. Yardim için bağırdı ama elinden bir şey gelmiyordu.
Her şey için çok geç idi. Lisa ağlarken hem üşüyor hem de uykusu geliyordu.
Ağlamaktan gözleri şişmiş bir şekilde uykuya daldı. Bu uyku asla uyanamayacagi bir uykuydu...
*Yazarın notu*
Eveet şizofren serisinin sonuna geldik. Umarım eğlenerek okumusssunuzdur. Kitap hakkında öneri veya düzeltme fikirlerinizi yorumlara yazabilisiniz:)Ayrıca kafa karışıklığı olmasın Lisa donmaktan öldü. Ama Rosé ve Jisoo hâlâ hayatta:) Kim bilir belki de hikayenin devamında başka şeyler olur...:)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şizofren /Jenlisa/
FanfictionPsikiyatrist Pranpriya Manoban, odasından kaçan şizofreni hastası Jennie Kim'i hemşire kıyafetleri ile görmeyi beklemiyordu.