0.6

76 5 2
                                    

" Daha ne kadar yolumuz kaldı". James yokuşun başına söylenirken kendimi yere atmak üzereydim. Genelde bu yokuşu hep araba ile çıktığımdan 3 saniye falan sanırdım meğersem 30 dakikaymış. "Hadi yokuşu çıkmadan aradaki sokak az kaldı dayanın askerler" Jess'in muhteşem desteği ile az da olsa toparlanmıştık.

   Yokuşun sağ aradaki sokağına giriş yaptığımızda bizi çiçeklerle dolu bir çokak karşıladı. Sanki cennet bahçesiydi bu kadar çiçek yetiştirilir mi? "Hepsi teyzemin bu sokak tamamen biz ve akrabalarımıza ait" James'a bakışlarımı yönelttiğimde hayran olmuş şekilde etrafı izliyordu. "Gerçekten hepsini siz mi yetirtirdiniz Jess?" James heyecanlı ses tonuyla verdiği soruya cevap beklerken dikkatimi çeken çiçeğin yanına eğildim. "Evet hepsini biz yetiştirdik".

  "Hadi gördüğünüz şu mavi binaya gireceğiz"

"Şey şu diğer yokuşun oradaki mi?"

   Jess etrafa salak salak gülümserken James ile birbirimize baktık. Tekrar koca bir yokuş çıkmak istemiyorduk. "Hayır karşınızdaki mavi bina" derin bir nefes verip mavi binaya ilerledik. Aslında sokak çok çok çok güzeldi. Herşey aşırı düzenliydi sokak lambaları karşılıklı hizalıydı, çiçeklerin hepsi çok sağlıklıydı, karşılıklı banklar vardı ve en güzeli tertemizdi. "Hadi geçin bakalım"

  Ayakkabılarımı çıkartıp salon diye düşündüğüm odaya girdim. Arkamdan James girdi. Beraber karşılıklı koltuklara oturduktan sonra çantalarımızı koltukların arkasına koyduk. Derin bir nefes verdikten sonra James'a baktım. Salakça bir yüz ifadesiyle beni izliyordu. "Ne bakıyon?", " Hiç öylesine" ellerini telefonuna götürdükten sonra birkaç kez telefona tıkladı. Gözlerimi devirip masanın üzerindeki fotoğrafları incelemeye başladım. Tahminimce Jess ve anneannesiydi. "Bak" arkamı dönüp elinde telefonla duran James'a baktım. Telefona biraz daha yaklaşınca Alex ile bir konuşma olduğunu gördüm.

Alex: Birçok kızdan daha güzelsin çok ciddiyim. Bu arada her yıl okulda saçma bir pijama partisi olur. İşiniz yoksa bize katılsanıza.

   "Ben geldim" Jess odaya adımını attığında James hızlıca telefonunu kapatıp ellerini dizlerinin arasına koydu, şaşkın bakışlarla onu izlerken Jess'e döndüm "Hoşgeldin" Jess gülümseyip tekli koltuğa kendini bıraktıktan sonra elindeki kitabı bana uzattı. "Okulda bunu okuduğunu gördüm serisi çok nadir bulunur, konusu beni sarmadı ,sende bunun için para verme al hediyem olsun" gözlerimin parıldadığını hissedebiliyordum. En sevdiğim manganın 2. Serisi.. Çok nadir bulunduğu için geceleri uyuyamıyordum. Şuan ki mutluluğum herşeye bedel. Hızlıca teşekkür edip mangayı elime aldım. Tekrar koltuğa oturduktan sonra bakışlarımı tekrar James'a çevirdim. Benden cevap bekler gibi bakışlarla karşımda dururken kaşıma Jess'i gösterdim.

   "Afiyet olsun çocuklar" Jess'in annesi yemeklerimizi getirdikten sonra hepimiz masaya geçtik. Annesi çok sevimli bir kadındı. Ayrıca elinin lezzeti bir başkaydı. Yemeklerimiz bittikten sonra üçümüzde Jess'in odasına geçtik. Odasında koca koca kitaplıklar vardı. Tüm kitapları tek tek inceledikten sonra saatin çok geç olduğunu farkettim. "James kalk saat çok geç oldu gitmeliyiz" James kafasını olumlu anlamda salladıktan sonra koltuktan kalktı. Çantalarımızı aldıktan sknra kapıya yöneldik.

"Dikkatli git görüşürüz" James'ı taksiye bindirdikten sonra evimin yolunu tuttum. Fazla uzak değildi. Ama bugün çok gereksiz şekilde fazla yorgundum. Göz kapaklarımın ağırlığını hissedebiliyordum. Temiz havayı içime çektikten sonra yürümeye devam ettim. "Hop bu saatte ne işin var?" yolun karşısında duran siyah giyimli çocuğa bakarken yoluma dönmeyi tercih ettim bide gece gece bela mı alacaktım? "Lan" "Ne var?" bu 'lan' Ray'in di. Ses tonu bu kelime için yaratılmıştı. "Nabıyon burda?" "Sana grameri öğretememişler galiba"

"Hadi hadi naz yapma bin arabaya yorulmuşsun belli" aslında mantıklı geldi sonuçta saat geç oldu bu gidişle eve geç kalacağım. "Tamam"

"Su saçma müziği kapatabilir misin?" Ray arabada salak salak şarkıya eşlik etmeye çalışırken kullaklarım kanıyordu. "Ray lütfen sus"

"Hiç eğlenceli değilsin neyse pijama partisine geliyormusunuz?" sesi nırmalinkinden daha ciddi geliyordu."Hayır" diye kısa kestim. "Neden uzun yoldan gidiyorsun?" "Ara sokaktan gideyimde arabamı mı taşlasınlar?" üzgün ses tonuyla 'arabamı' dedi.

Göz kapaklarım giderek ağırlaşıyordu. Çok yorulmuştum. Bence iki dakika gözlerimi kapatsam uyandığımda evde olurdum.

BROKEN (bxb) (yaoi) (bl) (gay) (loveislove)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin