lee minho, 24.05.2022
aramadım.
cesaretim olmadı. ben ve düşüncelerim buna izin vermedi, arama tuşuna her bastığımda ellerim titredi ve nefesim kesildi. tüm bu düşünceler etrafımı sardı ve sonuç olarak,
ben bittim.
ben han jisung kadar sosyal biri değildim. benim sosyal hayatım yoktu bile. kaç yıllık arkadaşlarımla bile arada bir konuşmaktan, neredeyse ilişkimiz bitme noktasındaydı.
beni bu noktaya getiren herkesten nefret ediyordum.
ne kadar istesem de bir çevre yapmak, hem yaşıtım olan, hem de kendimden yaşça büyük kişilerden korkuyordum. ben kabullenemeyecektim bu gerçeği hayatım boyunca, tanrı bana cezamı vermişti çoktan ve ben şu an acısını çekiyordum.
derin nefes verip yeni paket almama rağmen numarası yazan, içmediğim sigara dalına baktım ve yeni sigara kutusuna koyup masadan kalktım. başım dönüyordu biraz, içkiden olması gerek.
yalpalayarak kalktım yerimden. kusmak istiyordum ama emindim ki bu içkiden dolayı değildi.
bardan çıkar çıkmaz duvarın kenarında kusarken buldum kendimi. kusmaktan ne kadar nefret etsem de düşüncelerimden kurtulmanın tek yolu buydu. ya da bana öyle geliyordu.
insanları değil, insanların bana yaptıklarını atlatamamıştım. yüreğimde hâlâ bir burukluk, bir eziklik vardı ve ben bunu aşamıyordum. bunu aşamamamsa günlük hayatımı her şekilde etkiliyordu.
o an biri yanımda olsun istedim. her zaman bunu istiyordum ancak kusma sonrasında olan o baş dönmesini geçirecek birini istiyordum. beni evime götürecek biri belki de. birini istiyordum, ama kim olduğu farketmezdi.
elimi yasladığım duvardan biraz ilerleyip kustuğum yerden uzak durarak yere bıraktım kendimi ve ağlamaya başladım. ağlasam da içimdeki burukluk geçmiyordu, öyle bir durumdaydım ki gözyaşları ve fiziksel şeyler bile geçirmiyordu acımı.
belki pure'da uyurum, diye düşünerek kalktım yerimden. biliyordum bugün beni uyutmuş olan grup çalmıyordu, ancak yine de bir umut belki güzel bir müzik çalardı.
duvardan destek alarak kalktım. uzamaya başlamış saçlarımı kulaklarımın arkasına atmaya çalışıp, ki yetmemişti, yavaş yavaş yürümeye başladım. kendime gelmeye başlasam da hislerim hâlâ aynıydı.
uzakta olmayan cigarettes after sex'e giriş yaptım ve pure'u bulmaya çalıştım. ne kadar ayıldığımı düşünsem de, ki sarhoş bile değildim ama başım dönüyordu, bir türlü bulamamıştım. yazılar etrafımda dönüyor, odalardan gelen müzikler kafamın içini sikiyordu.
hatırladığım kadarıyla geçtim koridorlardan, rastgele bir odaya girdim. duvarlarından tanıdım, pure'du burası.
istediğim grubun çalmayacağını bilsem de içimde bir umut vardı, biraz aptaldım ve umudum da boşa çıkmıştı. evet, han jisung ve arkadaşları burada değildi.
kendimi en köşedeki boş koltuğa attım. yalpalayarak gelişim zaten yeteri kadar dikkat çekmişken biraz daha dikkat çekmemeye çalıştım ve iyice sindim yerime. hırkamı iyice üzerime çekip kollarımı önümde bağladım ve o an farkettim ki üşüyormuşum ben.
yarım yamalak oturduğum yerde düzelmeye çalışmadım. hatta gözlerimi kapatmaya çalıştım ama imkansız oldu, gözlerimi kapatır kapatmaz tekrar aklıma geliyordu her şey, korkunçtu.
sadece gözlerimi kapatsam yeter, dedim kendi kendime. çünkü pure'da bugün daha fazla ışık yakmışlardı ve gözümü alıyordu.
oturduğum koltukla aynı masada duran sandalyelerden birine biri oturdu. gözlerimi bile açmadan yarısına kadar oturduğum koltukta oturmaya devam ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nothing's gonna hurt you baby
Fanfictionhan jisung & lee minho (slow update) cigarettes after sex, olarak adlandırılan kafenin genel olarak sevgililerin geldiği, rahatça içip eğlenebildikleri ancak diğer odalara göre oldukça sakin ve melankolik olan odası. pure. gümüş saçlıyla ilk tanışıp...