Adı Basat

22 11 2
                                    

Merhabalar dostlar. Biliyorum bayağıdır ihmal ettim buraları ancak bir çeşit çöküş yaşadım toparlayana kadar da zaman geçti. Anlayışınız için teşekkür ederim. 

Atına kanat takmış gibi koşan bir alp hızla şehrin taştan duvarlarını aştığında yaşanan savaşın izleri çoktan silinmiş gibiydi. Daha dün kanlı bir savaşı izleyen bu şehir şimdi eve gömülmüş, sanki sakin gecenin etkisinden çıkamamış gibiydi.

Atlı atından indiğinde onu gören ve kendi gibi giyinmiş olan alplere selam vermeyi ihmal etmeden tek katlı saraya doğru yürüdü. Sarayın iç avlusuna girdiğinde umduğu direk içeri girmekti belki ama saray merdivenlerinin hemen başında nöbet tutan alplerin engeliyle karşılaştı.

"Kandaşlar benü Ak Ana'mız ve begümüm gönderdi. Önemli bir bitig getirdim." Dedikten sonra devletin en önemli iki kadınının da ismini duymasıyla mızraklarını ayırıp izin verdiler. Alp nöbetçileri aştıktan sonra dört bir yanında Ander Hanlığı yerine kendi bayraklarının asıldığı o saraya girdi.

Yeni gelmiş olsa da sanki yıllardır gelmiş gibi emin adımlarla ilerledi. Adımları hızlıydı çünkü ona hızlı olması, gerekirse atına kanat takıp gelmesi söylenmişti. Genç adam sezgilerine güvenerek geldiği en büyük odanın Han yeri olduğunu düşündü. Kaldı ki iki alp de orada nöbet tutuyordu. Kapının önüne geldiğinde alplere döndü.

"Beni Ak Ana gönderdi Alpagut Han'a bir bitiğim vardır." Dedi ve kapıların açılmasıyla birlikte içeriye geçti. İçeri geçtiğinde onu önce büyük bir oda ve odanın en sonunda duran dev bir taht karşılamıştı. Tek başına heybetiyle göz kamaştıran taht yerden dört basamak yukarıda yapılmıştı. Tahtadan yapılma tahtın arkasında önceden ne vardı bilmiyordu ama şimdi kendi bayrakları, tahtın üstündeyse tek eliyle yere dayadığı kılıcından güç almış, bir elini de beline koyarak oturmuş bir han vardı.

Hemen sağında kardeşi ve komutanları gelirken alp, Alpagut'un önüne geldi. Saygısını elini bağrına basarak gösterdikten sonra kafasını kaldırdı.

Bir dakika kadar önce haber alan adam "Konuşasın hele bir bitiğin olduğu söylenir."

Adam ellerini önünde toplayıp gülümser bir ifadeyle birlikte konuştu.

"Muştular olsun Alpagut Han'ım! Bir tigininiz daha olmuştur." Bu sözle birlikte Alpagut'un yüzünde bir tebessüm belirdi. Tüm komutanlar bu gülümsemeye eşlik ederken Alpagut devam etti.

"Umay Begüm, o eyi midir?"

"Alkışlar olsun ki ikisi de eyidir. Sizin dönmenizi beklerler." Dediğinde Alpagut "Alkışlar olsun!" dedi ve alpe döndü. "Sen bana bu muştuyu getirdin ya alp, imdi ne dilersen dileyesin benden" dediğinde alp elini göğsüne koyarak "Dileğim odur ki daha çok cenklerimiz ola, ardınızca çok baharlar pusat savuralım." Dedikten sonra Alpagut kafa sallayıp çıkmasını söyledi.

Alp çıkarken Baybars sözü aldı ele. "Gözün aydın ola ağabey, bir balan daha olmuştur. Alkışlar olsun tengriye."

"Var olasın kandaşım. Bana dört bala veren Gök Tengri dilerim ki sana da nice alplar versin." Diyerek cevap verirken Burla da girdi araya. "Gözünüz aydın olsun, tiginimiz kutlu olsun."

Burla'yı diğer komutanlar takip ederken hayat devam ediyordu elbette. Bir yanda yaşamı getiren hayat öte yanda ölümle son buluyordu. Yazgı denen şey öylesine büyük bir savaştı ki, ona karşı kaç savaşı kazanırsan kazan eninde sonunda seni yeniyordu.

Yazgısına son yenilgisini sığdıran Kral Badış son nefesini vermiş, iki gün önce de cesedi yakılmıştı. Ruhu sonsuzluğa karışan eski kralın yerini şimdi oğlu almak üzereydi. Prens Adra son kez prens olarak gireceği salona girmeden önce son hazırlıklarını görüyordu. Türütlerle yapılan savaş ülkesine, Prenses Edves'in ise bir başka adamla evlenmesi de yüreğine ağır darbe olmuştu. Oysa savaştan sonra iki kere evlenme teklifi eden Adra umutla ona geleceği günü beklemişti. Kendi ülkesine kral olmak şu anda onu mutlu etmiyordu.

Alpagut: Yükseliş (3)  YakındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin