Yine gece vakti yazıp ne yazdığımı bilmediğim bir bölüm oldu. Mary'i biraz kendi ruh halimin kurbanı etmiş olabilirim... Yorumlarsanız çok mutlu olurum.
-----------------------
Ertesi gün Mary, arkadaşının tavsiyelerine uyarak dışarı çıkmaya hazırlandı. Sipariş verdiği kumaşları da alacaktı ama bu sefer tek amacı bu değildi.
Evlilik akıl işi gelmiyordu ona. İki insanın bir ömür birbirini sevmesi düşüncesine inanamıyordu. Yaşayan vardı elbet ama bunun kendi başına geleceğine zerre ihtimal veremiyordu. O kadar ki saçmalığına gülmeye başladı.
Güzelce hazırlandı. Süslenmek pek ona göre olmasada kendine özen göstermişti biraz. Hiç özenmese bile kendisinin ne kadar dikkat çekici olduğunun farkında değildi.
Çarşıya indi, dükkanlarda gezindi. Hoşuna giden bir kaç saç aksesuarı aldı.
Genç kız göl kıyısına indi. Etrafta kimse yoktu. Yeni açmış taze çiçeklerden toplayıp bir demet yaptı. Çimlerin üzerine oturup gölü izledi. İçinde yeşeren bir his onu itekleyince duramadı ve etrafı kontrol edip iç kıyafetleri dışında üstündekileri çıkardı.
Normalde olsa asla böyle bir şey yapmazdı ama bugün çok farklı hissediyordu. Sanki her şey değişmişti.Hep eksik hissediyordu. Teni soğuk suyla temas ettiğinde ürperdi, geri çekilme isteğini düşünmeden tamamen suyun içine daldırdı bedenini.
Yüzmeyi ona babası öğretmişti. Ama bugüne değin işleriyle o kadar meşguldü ki yüzme bildiği aklına dahi gelmemişti. Kendiyle hiç vakit geçirmemişti daha önce. Bayan Jenna ne kadar da iyi etmişti konuşmuştu onunla. Kadın arkadaşını böyle özgür ve huzurlu görse kim bilir ne kadar mutlu olurdu!
Nefesi zorlayıncaya kadar suyun altında kaldı. Saçlarını yapmak için ilk defa uzun bir vakit harcamıştı ama önemi yoktu. Hiç olmadığı kadar iyi hissediyordu. Sanki su hissettiği tüm ağırlığı bir seferde almıştı. Bir tüy kadar hafif hissediyordu.
Sudan çıkınca çimlerin üstüne oturdu. Saçlarında ki tokaları ve yeni aldığı saç kurdelesini çıkarıp kenara koydu. Uzun kahverengi saçlarını sırtına yaydı ve bir süre sıcak güneşin altında kuruması için bekledi.
Kulağına çalınan müzikle dikkat kesildi. Bu o çok beğendiği müzikti. Birden kendini toparlanırken buldu. Daha yakında duymak istiyordu. Saçlarını bağlamadan çiçek demetini eline alarak koşturmaya başladı.
Meydana geldiğinde müzik hala devam ediyordu. Herkes müziği çalan kişinin etrafında toplanmıştı. Çok kalabalıktı ve yoğun bir uğultu vardı. Kız konuşulanlara kulak verdi.
"Bu kim?"
"Tanrım! Ne harika bir yetenek!"
"Yabancıymış."
"Nereden gelmiş?"
"Alman diyorlar."
"Tanrı'nın müziği."
"Onunla evlenmek istiyorum!"
"Ne kabasın... Ama yalan söylemem, bende!"
"Böyle müzik çalabilen biri nasıl bir eş olur, bir düşünsene Lizz!"
"Tanrı aşkına! Sessiz olun da bir dinleyelim!"
Demek bir erkekti ve yabancıydı. Kız hiç bunları düşünmemişti. Müziği seven biri olduğu için müzik çalma yeteneğine sahip herkes ona ilahi geliyordu. Kendi çalamazdı ama söylemeyi çok severdi.
Adamı çok merak etmişti ama kalabalığı yarıp öne geçmek çok kabaca geliyordu kıza. O yüzden bir kenarda gözlerini kapatıp dinlemeyi tercih etmişti.
"Bakmak yetmiyor, dinlemeli insan bazen."
"Sağırlar ne yapmalı, Will? Onlar dinleyemezler ki."
"Kalbin kulağı vardır, Wendy. O bilir ne yapacağını."
"Kalbinin sesinide duyamazlar ki onlar."
"Dinlemek hissetmektir. Dinlerken hissedersin, hissederken dinlersin. Sağır olmak ya da olmamak önemli değil. Kalbin attığı sürece her şeyi dinleyebilirsin."
"Ben seni dinleyeceğim, Will!"
"Ben de seni, Wendy..."
Mary gözlerini araladığında müzik çoktan sona ermişti: insanlar dağılıyorlardı. Üzerinde hissettiği bakışlarla utanıp arkasını dönmüştü ki bir bedene çarptı.
"Sizi daha önce buralarda görmemiştim."
Kafasını kaldırıp çarptığı bedene baktığında genç bir erkekle karşılaşmıştı. Sarışındı, mavi gözleri vardı. Kocaman gülüyordu. İster istemez kızda güldü.
"Affedersiniz, sizi görmedim."
Özür adamın umrunda değildi. Kötü niyetli birine hiç mi hiç benzemiyordu sadece o kadar süslü kadınların arasında kızın özgür hali hoşuna gitmişti.
Soran gözlerle kıza baktı. Kız hala müziğin etkisinden çıkamamış, sersem sersem adamın suratına bakıyordu.
"Ha evet..." Gözlerini kırpıştırdı. Sonra toparlandı.
"Siz yeni gelmiş olmalısınız, ben uzun süredir burada yaşıyorum."
Genç adam elini uzattı.
"O halde tanışmalıyız. Ben Alexia. Kont Decla'nın küçük oğluyum. Ve sen de..." Küçük bir çocuk gibi beklentiyle kıza baktı.
Kont oğulları, dük kızları... ne zaman peşlerini bırakacaklardı acaba? Şikayetçi değildi, sadece bu durum onu geriyordu.
"Şeref duydum. Ben de Mar-" Kız elini Alexia'nın eli eline koyacağı sırada hızla gelen at arabasıyla neye uğradığını şaşırmıştı.
"Çekilin yoldan!"
Arkasından hızla uzanan kollar kızı kenara çekmeyi başarmıştı ama çiçekleri dünkü yağmurdan biriken çamurlu suya karışmış ardından at arabasının tekerlekleri altında ezilmişti.
"Çiçeklerim..." diye fısıldadı Mary.
Normalde olsa asla sinirlenmeyeceği bir şey için birden o kadar sinirlenmişti ki hızla ona sarılan kolları itip arkasında ki kişiye döndü.
"Beni kurtardınız, teşekkür ederim! Ama çiçeklerim ezildi sizin yüzünüzden!"
Şapkası sayesinde yüzü gözükmeyen adamın gülme sesini işitti. Harika bir sesti ama bir nebze sinirini hafifletmemişti.
Adam almanca konuştu. Kız anlamadı.
"Wenn ich gewusst hätte, dass deine Blumen wertvoller sind als du; hätte ich sie zuerst gerettet."
*Eğer çiçeklerinizin sizden daha değerli olduğunu bilseydim; ilk onları kurtarırdım.
Alexia koşar adım kızın yanına gelmiş, iyi olup olmadığını sorup duruyordu.
Adam yavaşça kızın yanından geçip ezilmiş çiçekleri aldı ve kıza bakmadan yoluna devam etti.
Mary hiç bir şey anlamamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Miss Tailor and Musician Man
Teen FictionTerzi Kadının Müzisyen yabancıya olan hislerini dinlemek ister misiniz?