2010/Ocak
Geçmiş, kalıntılarını üzerimizde bırakan yaralardır. İlk kesildiğinde acır, uyuşur. Sızının verdiği hisse karşı koymak güçtür. Kesilen yer açılır, kan akmaya başlar ve sonunun gelmeyeceğini düşünürsünüz. Durup sarmalamak istersiniz onu. Suç dolu yaranın etrafına bir zincir geçirirsiniz ve iyileşeceğine inanırsınız. Fakat sonra kan durur, izi kalır. Ve o anda, aslında kanarken daha az acı verdiğini anlarsınız. Akan kanı özler ve dönmesi için tutuşursunuz ama dönmez. Yara yavaşça acısını söndürür, habersizce kabuk bağlamaya başlar. Zihniniz, ruhunuz, kalbiniz her zaman o yaranın acısını hafifletmek için çabalar fakat acı çoktan geçip gitmiştir. Arkasında bıraktığı izi silmeye başlar ve siz artık içten içe kanamaya başlarsınız. Kabuk bağlayan yarayı söküp atmak istersiniz, zehirli bir ip bağlayıp o yarayı kesmek istersiniz. Ancak yara, kalıntılarını ruhumuza bırakan geçmişimizdir.
Geçmiş yok olmaz. Çünkü yaşadığımız her an, geçmişimizdir.
Geçmişin yaşlı ruha bıraktığı derin acıyla, o gün hava hiç olmadığı kadar soğuktu. Birbirine yapışık olan evlerin bulunduğu sokakta ay ışığı haricinde hiçbir ışık yoktu. Sokak lambaları sönmüş ve sessizliğe gömülmüştü.
Dünün ve bugünün verdiği tüm hisleri sahiplenen sessiz sokak, çığlıklarını fırtına için saklıyordu. Karanlık, sokağı avuçlarının içine alıp, ana hapsetmişti. Esen rüzgar, esir olan sokak için çırpınıp duruyordu sanki. Bir çıkış kapısı olmadığını biliyor, yine de deniyordu. Yavaş ama bir o kadar da hırçın rüzgar, yağan kara eşlik ederek küçük kızın simsiyah saçlarının arasından sessizce geçti.
Küçük kız hissettiği ürpermeyle olduğu yerde kıpırdandı. Kenarında durduğu kaldırımın üzerinde dengesizce sallandı ama düşmedi. Ufak bedenine büyük gelen ruhu da onunla birlikte titremişti. Ruhuna sessiz olmasını söylediğinde, yaşlı ruh küçük kızı dinledi ve hislerini bulunduğu zamana kapattı.
Dar sokakta, karşısında duran koca cüsseli adam, ellerini arkasında bağlamış, karla kaplı yerin üzerinde bir sağa, bir sola dönüp duruyordu. Küçük kız bakışlarını yere indirerek adımlarını izledi adamın. Alışkın olduğu adımlar ritimle olduğu yerde dönüyordu. Başlarda sert hareket ettiği için başını döndürmüştü fakat zamanla aşina olmuş, ezberlemişti.
Koca adam yavaşladı ve ritimsiz hareket etmeye başladı. Ellerini arkasında daha sıkı bağlayarak, küçük kızın tam önünde durdu. Kızgın ses tonu, esir sokakta yankılandı. "Bana bak, Karmen!"
Karmen, kulaklarına dolan sesin emirlerine ayak uydurup, başını yavaş hareketlerle yukarıya doğru kaldırdı. Kaldırırken boğazında düğümlenen acı, seslice yutkunmasına neden olmuştu. Gözlerini birkaç defa kırparak baktı adama. Neredeyse üç katı olan adam, aralarına beyazlar karışmış kaşlarını çatmıştı. Yüzündeki kızgın ifade, küçük bedeniyle karşısında duran Karmen'i hedef alıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ EMARELER
AcciónKüçük yaşlarından beri sevgisizliğin ne demek olduğunu bilerek büyütülmüş bir kız çocuğu, en değer verdiği şeyi kaybederse ne olur? Karanlık duygular, sırlar, ihanetler ve yüzleşmeler. Karmen hayatı boyunca bunlarla defalarca kez karşılaşmıştı ama...