6

210 31 13
                                    

Karanlık.

Hissettiğim ilk şey.

Ellerim bağlı değildi fakat hareket edemiyordum. Bedenim kasılıp kalmıştı. Parmaklarım terden yapış yapıştı ve gözlerim bez ile kapatılmıştı. Sert bir yerde oturduğumu hissediyordum ama hiçbir şey göremiyordum. Çığlık atmak için ağzımı açtım ama sesim bir kedi mırıltısı gibi çıktı.

Saatlerdir uyuyor olmalıydım.

Matty.

Beni bulduğunda öldürecekti.

Sırf kendimi kurban ettiğim için. Bana zarar gelmesin diye evin çıkıntılı her köşesine silikon ile koruyucu yaptırmıştı. Ama şuan dövülmüş olduğumu ayna olmadan bile söyleyebilirdim.

Beni seviyordu.

Sadece bunu gösteriş şeklini hiçbir zaman anlayamamıştım.

Onu bu yükten ve dertten kurtarmak istemiştim ama elime yüzüme bulaştırmıştım. Oysa onun yaralarını sarmak istemiştim. Becerememiştim.

Yutkundum.

Matty'nin beni eski bir fabrikada sigara içerken bulduğu gün aklıma geldi. Beni o çöplükten çıkarıp büyüleyici evine getirmişti ve ondan kaçmamam için fazla çaba harcamamıştı.

"Her gülün dikenleri vardır. Bana istediğin zaman zarar verebilirsin."

"Üzgünüm, Matty." diye mırıldandım ona zarar verişimi hatırlayınca. "Böyle olsun istememiştim."

Ayaklanmaya çalıştığım sırada adım sesleri duydum ve bir erkek vücudunu sırtımda hissettim. Kolları saçlarıma doğru uzandı ve gözlerimi kapayan bez parçasını açtı.

Işıklar yanıyordu. Gözlerimi kırpıştırırken isteyerek kaçmamın üzerinden kaç saat geçtiğini merak ettim. Arkamdaki adama döndüğümde benden çoktan uzaklaşmıştı.

Gri duvarların ortasında sadece, az önce kalktığım siyah sandalye vardı. Oda kare şeklindeydi ve küçüktü. Nefes almakta zorlanıyordum çünkü oksijen niyetine bir şey kalmamıştı. Bu küçücük odada yaklaşık yirmi adam ile birlikteydim.

Kalktığım yere tekrar sindim ve yağlanmış saçlarımı düzeltmeye çalıştım. Gerçekten ölmeyi hak ediyordum.

Beni kaçıran adamın kapıdan içeri girdiğini gördüğümde ellerimi önümde birleştirdim ve kendime, iş birlikçi davranmam konusunda söz verdim.

"Uyuyan güzel uyanmış," dedi ve bir karış mesafemde durdu. Yüzüme bakarak eğildiğinde alayla gülümsedi. "Kahramanın hala gelmedi. Bu çok şaşırtıcı."

"Kaç saat oldu?" dedim çünkü Matty beni kurtarmaya gelecekti. Emindim.

"Üç gün oldu." dedi ve gerileyerek kollarını göğsünde birleştirdi. Pazılarındaki simsiyah dövmeler bile beni ürkütürken çocuk gibi ağlamak istiyordum.

Yetmiş iki saat.

Matty bu kadar beklemiş olamazdı. Yalan söylüyorlardı.

Kapı kırılırcasına açılırken hızla çevremdeki adamlardan uzağa kaçmaya çalıştım. Ama oda tam bir mayın tarlasıydı. Kimin geldiğine dahi bakmadan karmaşayla beraber en köşedeki eski dolabın içine girmeyi başardım. Mermiler havada uçuşuyordu. Dolaba denk gelmemesini umarak derin nefesler almaya başladığımda beni kaçıran adamın haykıran sesini duydum.

"Kızı bulun!" dedi ve birkaç el daha ateş etti. Silahlardan çıkan dumanlar odanın içini doldururken nefes almayı bırakmıştım. "Kaçmış olamaz, şu dolaba bakın. Bulun onu!"

Bulunmaktansa ölmeyi tercih ederdim.

Alnımı dizlerime yapıştırdım ve nefes almamak için burnum ile ağzımı ellerimle kapadım. Beynim yerinden çıkacak gibi oldu ve dolabın kapağını açıldığını duydum. Işık hızındaki bir merminin başımın üzerinden geçtiğini hissettim ve uyandığım karanlığa tekrar gömüldüm.

*

"Meleğim," diye fısıldadı bir ses.

"Meleğim, lütfen uyan."

Gözlerimi, üzerlerinde tonlarca ağırlık varmış gibi hissetsem de aralamaya çalıştım. Gördüğüm siyah saçları hafızamda tutmaya çalışırken basınç bilincimi alaşağı etti.

*

"Rose," dedi hıçkıran bir ses. Ağlamaklı ifadesini duyuyordum ama parmaklarımı dahi hareket ettiremiyordum.

"Rose, duyduğunu biliyorum. O yüzden sana söylemeyi asla bırakmayacağım."

"Bugün uyanmayışının dördüncü günü. Dikenlerinin vücudumda kanatmadığı yer kalmadı fakat hala seni seviyorum. Artık beni istemediğini söylesen de seni seviyorum."

İşaret parmağım aptalca laflar eden mükemmel dudakları kapatmak için havalandı ama kendimde yeterli gücü bulamadım ve azap dolu kuyuya tekrar çekildim.

*

"Meleğim, bugün yedinci gün. Parıldayan göz bebeklerini görmeyi sabırsızlıkla bekliyorum. Lütfen, meleğim. Sana sarılarak uyumayı çok özledim. Benim için gelir misin?"

*

Düşüyordum.

Zincirlendiğim kuyudan hızla fırlatılmış daha diplere doğru düşüyordum. Bir barınak bulmayı umarak sürüklendiğim saatler geçmek bilmiyordu. Uyanmak istiyordum.

Kilometrelerce hızla düştüğüm yerin sonunu gördüğümde haykırdım. Çığlığım kendi kulaklarımı kanatacak kadar yüksek olurken zemine tüm kemiklerimi kıracak bir şekilde çarptım.

Gözlerim aralandı.

Bembeyaz oda ve bembeyaz bir yatak.

Serum takılı elimi iki eliyle sarmış bir adam.

Gözlerime, gözlerinden akıp bir nehir ile bakıyordu. Lanet olsun, yüzü yatak kadar beyazdı ve göz altları morluktan siyaha geçmek üzereydi.

Yine de benim uyandığımı gördüğünde kulaklarına varana kadar gülmüş ve çıkık çene yapısı tüm güzelliği ile karşımdaydı.

"Buradayım," dedi ve aceleci parmakları ile artık hissetmediğim saçlarımı omzumdan aşağı doğru ittirdi. Her tutamı tek tek düzeltirken solgun yüzüne ve belirginleşmiş bileklerine baktım.

Kendini öldürmeye çalışıyordu.

"Sana ne oldu?" dedim, sesim kısık çıksa da beni duydu ve alnıma sıcacık bir öpücük kondurdu.

"Hiçbir şey," diye mırıldandı. "Sadece aşık oldum."


guns n' roses :: matty healyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin