Kollarımda ve bacaklarımda hissettiğim hareket eden ve canımı yakan şeyler anında gözlerimi açmama sebep oldu, yoğun ışıktan dolayı gözlerimin ışığa alışmasını bekledim. Tabii bu sırada başımda oluşan ağrı ile baş aşağı durduğumu fark etmiştim. Kafamı güç bela kaldırıp vücudumu saran ve hareket eden şeylere baktım.
Sarmaşık bunlar!
Korktuğum şey sarmaşıklar değildi, gittikçe vücudumu daha sıkı saran, dokunduğu yerleri yakan ve boynuma yaklaşan sarmaşıklardı. Paniklemeye başlamıştım, kalbim ve nefes alış verişlerim çok hızlanmıştı. Her nefes verdiğimde sarmaşıklar beni yılan misali daha da sarıyor, sıkıştırıyordu. Nerede olduğumu ve şuan ne olduğunu idrak edemeyecek kadar paniklemiştim. Tek düşündüğüm boğularak ölecek olmamdı.
Sarmaşıklar boynuma dolandı, daha önce hiç maruz kalmadığım bir güç ile nefesimi kesmeye başladı. Boğuluyordum, baş aşağı durduğum için daha çok acı çekiyordum.
Gerçekten bir sarmaşık tarafından boğularak mı öleceğim yani?
Hayatım film şeridi gibi gözlerimin önünden geçmeye başlamıştı, öleceğimden emindim artık ve beynim patlayacakmış gibi hissediyordum.
Tam o sırada sarmaşıkların hissi kayboldu, düştüğümü anlayamadan omzumun ve kolumun üstüne yere çakıldığımda o ani ve müthiş acı ile çığlık attım ve orman olduğunu sandığım yerde çığlığım yankılandı. Toprağın üstüne, hatta kalçam kocaman bir ağacın köklerine denk gelecek şekilde düşmüştüm ve acıdan dolayı yerden kalkamıyordum.
Yerden kalkmadan etrafıma baktığımda buranın gerçekten de bir orman olduğunu fark ettim. Fakat buradaki ağaçlar devasa büyüklüktelerdi, gökyüzü görünmüyordu. Yavaş yavaş oturma pozisyonuna geçmek istediğimde belime ve kalçama saplanan ağrıyı yok saymaya çalışarak biraz doğruldum. Nihayet ayağa kalkmayı başarabildiğimde bu sefer tenime değen sarmaşıkların yakıcı etkisi baş gösterdi. Şu an bulunduğum durum için oturup ağlayabilirdim, her tarafım ağrıyor ve yanıyordu. Çektiğim acıdan dolayı gözlerim dolarken görüşüm bulanıklaştı ve yere düştüm, bu sefer de dizlerim kanamaya başladığında düştüğüm yere oturup ağlamaya başladım. Benim evim yanıyordu, nasıl buraya gelmiş olabilirim ki?
Sarmaşıkların zehrinin acısı hafiflemese de dizlerimin daha iyi olduğunu hissettiğimde tekrar ayaklandım ve etrafı gezmeye başladım. Muhtemelen saatlerdir baş aşağı duruyor olmalıydım, başım aşırı dönüyor ve ağrıyordu. Çok kötü durumdaydım.
Hepsi birbirine benzeyen ağaçların arasına girdiğimde altın sarısı parlayan çiçekler gözlerimi aldı, papatyaya benziyorlardı fakat sarı olan renkleri güneşin altında cam gibi parlıyorlardı. Burada ağaçlar çok sıkı değildi ve güneşin yakmayan ışıkları bu bölgeye düşüyordu. Yürümeye devam ettim, çiçeklere basmamaya çalışarak dikkatli adımlarla yürüdüm ve büyük alanın ortasına geldim. Fakat boynuma dolanan sarmaşıkların yakıcı zehri bir anda ortaya çıktı ve aniden gelen nefesimi kesen yakıcı hisse kapılıp yere, çiçeklerin üstüne düştüm. Düştüğüm anda ezilen çiçekler yanıyormuş gibi alev aldı, alev beni yakmıyordu fakat neden yakmadığını anlayamayacak kadar kötü durumdaydım.
Yavaş yavaş tüm vücudumu sarmaya başlayan zehir beni soğuk soğuk terletmeye başladı. Aynı anda yanan çiçeklerin sayısı arttı, çember şeklinde alevler etrafımı sardı. Boynuma dolanan elimde hâlâ duran yüzüğün anka taşı boğazıma değdi ve değdiği yer rahatlamaya başladı. Bunu fark ettiğimde yüzüğü yanan yerlerimde gezdirmeye başladım, sonunda zehir etkisi hafiflediğinde ayağa kalktım ve ezdiğim, etrafımda çıkan yangına baktım, çiçekler spiral şeklinde yanıyordu ve bu görüntü ben tam ortadayken hiç hoş değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MARIEL
FantasyArsanın taşlı yoluna girdik, küçük çakıl taşlarına tekme atarak yürürken taşların arasında parlayan bir şey dikkatimi çekti. Önce cam sandım fakat cam gibi değildi, cam bu kadar parlamazdı. Eğilip elime aldığımda güneşin altında çok kaldığından olsa...