Asel'in 12. Aramasını cevaplamadan evden koşarak çıktım. Apartmanın dış merdivenine oturmuş bana sinirli bakışlar atan Asel'i umursamadan onu kolundan çekiştirdim ve hızlı adımlarla caddeye çıktık.
Kütüphaneye vardığımızda nefes nefeseydik kalbim ağzımda atıyordu resmen. Asel'in de benden pek farkı yoktu. Her zaman selam verdiğimiz güvenlik Ali abiye baş selamı verip merdivenleri çıkmaya başladık.
"Umarım oturacak yer vardır Gazel, yoksa bak ben seni ne yapıyorum." Der demez masa sırası bizi karşıladı.
Asel biraz sesli bir şekilde 'yuh' deyince dirseğimle karnına vurdum, biraz sert vurmuş olmalıyım ki ses çıkarmamak için kendini kastı. Onun o surat ifadesini görünce ben de gülmemek için kendimi zorladım. Şuan tabiri caizse anırarak gülmemiz için göz göze gelmemiz yeterliydi, bu yüzden birbirimize bakmamak için ekstra efor sarf ediyorduk.Fazla ses çıkarmış olmalıyız ki sıradaki insanlar bize döndü. Hemen ciddiyet moduna girip bu sıra beklenmez diyerek kütüphaneden çıktık.
"Ulan Gazel, hepsi senin yüzünden, erkenden gelseydik böyle kalmazdık ortada." Diye söylenince göz devirerek ona döndüm, "Ya zaten ders çalışmaktan sıkıldık, test görünce midem bulanıyor artık. Sen de benden farklı değilsin, tamam sınav haftası ama bence bir günlük ertelemeden pek bir şey olmaz, konuları bitirdik zaten."
"Haklısın." Diye onayladı beni Asel.Kütüphanenin yokuşundan aşağı iniyorduk, caddeye ulaşmak için iki yol vardı; ya normal yoldan gidecektik, ya da boş bir arsadan geçip kısa yoldan caddeye çıkacaktık. Genelde yoldan gittiğimiz için o tarafa yönelmiştim ki, Asel beni durdurdu.
"Arsadan gidelim, benim hiçbir yere gidesim yok eve gidip uyumak istiyorum. İstersen gel?"
"Tamam benim de uykum var zaten gelirim." Asel ile apartmanlarımız karşılıklıydı, bu yüzden buluşmakta zorluk çekmiyorduk.
Arsanın taşlı yoluna girdik, küçük çakıl taşlarına tekme atarak yürürken taşların arasında parlayan bir şey dikkatimi çekti. Önce cam sandım fakat cam gibi değildi, cam bu kadar parlamazdı.
Eğilip elime aldığımda güneşin altında çok kaldığından olsa gerek elim yandı ve yere attım. Asel yürümediğimi fark etmiş ve durmuştu, sabırsızca ve merakla uzaktan bana bakıyordu.
Parlayan şeyi elime almadan üstüne gölge yapıp incelediğimde ise bunun bir yüzük olduğunu fark ettim. Ama normal yüzüklere benzemiyordu, üzerinde sarı taşlar vardı, biraz soğuduğuna kanaat getirip yüzüğü elime aldım, ama elime aldığımda taşlar koyu kırmızı ateş rengine büründü, fazla takılmadan yüzüğü pantolonumun cebine sıkıştırıp hızlı adımlarla Asel'in yanına gittim.
"Piştim vallahi piştim buhar olacağım şimdi, sen hâlâ taş inceliyorsun." Diye sitem ettiğinde yüzüne baktım. Gerçekten çok terlemişti, normalde de yolda hoşuma giden taş, cam gibi şeyleri aldığım için alışmıştı bana.
"Neyse göster bakayım, ne aldın?" Cebimdeki yüzüğü güç bela çıkarıp avucumun içinde ona uzattığımda kaşları havalandı ve çok şaşırdı, bu kadar şaşırmasını anlayamamıştım. İncelemesi için yüzüğü ona uzattığımda ellerini hızla geri çekti, ellerini eşofmanına sürttü. Ben de yüzüğü cebime geri koydum.
"Güzel yüzük, bence çok değerlidir, sakla." Kafamı sallayarak yürümeye devam ettim. "Açıkçası, senin yüzüğüne benziyor." Parmağındaki yüzüğü vermesi için elimi uzattığımda anlamıyormuş gibi bana baktı, "Ben o yüzüğü kaç ay önce kaybettim ya Gazel." Diyerek elini uzattı.
"Daha şimdi parmağındaydı, kandırma beni!" Diyerek kulağının dibinde cırladığımda sesten rahatsız olmuş olmalı ki benden hızla uzaklaştı.
"Alzheimer mısın kızım sen? Kaç ay önce kaybettim oğlum ben onu hatırlamıyor musun?" Anılarımda biraz geçmişe gidince gerçekten de kaybettiğini hatırladım ve çok üstüne gitmedim.
Evlerimizin sokağına gelmiştik. Kısaca vedalaşıp evlerimize girdik. Daha erken olduğu için kahvaltıyı kaçırmamıştım. Sınav haftası olduğunda hafta sonları erkenden kalkıp Asel ile kütüphaneye giderdik ve orada tost ile kahvaltımızı yapardık, akşam üstüne doğru eve geldiğim için annem şaşırmıştı.
"Hayırdır Gazel? bu saatte eve gelmezdin erken daha."
"Yer yoktu, yorulduğumuz için bir gün tatil yapalım dedik."
"İyi, sınavların düşük gelirse görüşürüz seninle." Bir şey demeden sofraya oturdum. Çok bir şey yemeden kalktım ve sıcak bir duş alıp yatağa uzandım.
Yüzüğü o an hatırladım. Tamamen unutmuştum! Kirli sepetindeki pantolonumun cebinden alıp odama geçtim. Yatağıma uzandığımda incelemeye başladım; koyu kırmızı taşlarla oluşturulmuş anka kuşu deseni vardı, taşlar ankanın kanatlarına indikçe sarılaşıyordu, fakat yakından bakmadıkça çok fark edilmezdi. Kalın ve altın alyansın üzerine konulmuştu taşlar, üzerinde de sarmal kabartmalar vardı ve eski dursa da oldukça güzeldi. Yüzüğü sağ elimin baş parmağına taktım. Taşların rengi tekrar sarı olmuştu, o kadar şeffaf bir renkti ki, uzaktan bakan sadece altın alyans taktığımı zannederdi.
Çok takılmadan saçlarımı kurutup yatağa öylesine uzandım, uyuya kalmışım. Uyandığımda saat çok geç olmuştu, tekrar uyumaya çalıştım fakat fazla uyuduğum için daha uyuyamazdım.
Tavanı izleyerek uyumaya çalışırken karnımın gurultusu duyuldu. Mutfağa giderek annemin ne yemek yaptığına baktım, bu saatte ağır bir şey yersem muhtemelen mideme dokunacağı için mercimek çorbası ısıtmaya karar verdim. Fakat ocak çakmağı bozuktu ve başka çakmak bulamadım. En sonunda bir tane bulduğumda ocağın altını yakmaya çalıştım ama bir türlü yanmıyordu, çakmağın gazı yoktu. Bir anda sinirlenip hırsla çakmağı yakmaya çalıştım. Ve yandı, evet ama o gördüğüm alevin çakmaktan çıkmasına imkan yoktu. Elimin yanması korkusuyla çakmağın gaz düğmesini bıraktım. Alev küçüldü fakat kaybolmadı, ben elimde çakmak, ne yapacağımı bilemez halde öylece aleve bakıyordum. Yirmi ya da otuz saniye sonra ateş tamamen yok oldu, rahat bir nefes alıp çakmağı tezgaha koydum. Çorbanın ısınmasını beklerken az önce olanları düşündüm, o ateşin elimi yakması lazımdı fakat yanmamıştım.
Çorba ısınınca bir kaseye koyup odama geçtim ve bilgisayarımdan film açtım, fazla sarmayınca kapatıp çalışma masamın başına geçtim.
Edebiyat testimi açtım, bir sayfa kadar olan koca paragraflı bir soru seçtim. Aynı paragrafı on beş kere okuyunca ve hâlâ bir şey anlamadığımı fark edince oflayarak kitabı kapattım. Başımı geriye atıp tavanı izledim, yüzük parmağımı sıkıyormuş gibi geliyordu, yine de takmaktan vazgeçmeyip baş parmağımdan çıkarıp yüzük parmağıma taktım. Şimdi daha iyiydi.
İyice mayıştığımı hissederek sabah annemin laf etmemesi için bulaşıklarımı yıkadım ve uyudum...
Bu benim ilk fantastik kurgum. Destek verirseniz ve hayalet okuyucu olmazsanız çok mutlu olurum. Beğenilirse yeni bölüm yakında gelir.
Gorusuruuuzzzz<<333
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MARIEL
FantasyArsanın taşlı yoluna girdik, küçük çakıl taşlarına tekme atarak yürürken taşların arasında parlayan bir şey dikkatimi çekti. Önce cam sandım fakat cam gibi değildi, cam bu kadar parlamazdı. Eğilip elime aldığımda güneşin altında çok kaldığından olsa...