Bölüm 5

26 2 1
                                    

 Hayat bomboş bir sayfaya yazmak gibi değil midir? Yazacağımız şeyleri de ne zaman yazacağımızı da biz seçeriz. Kontrolün elimizde olduğu koca bir roman... Gerçekten böyle mi peki? Başımıza gelecek olayları bilemiyoruz. Ne zaman başımıza geleceklerini de bilemiyoruz. Özellikle de karakterleri seçemiyoruz. Ailemizi de...

 Hastanenin oturma bölümünde kitapların sağ tarafında kalan " Hayat bir romandır." yazısını okurken bunları düşünüyordum. Merve'yi hastaneye getirmiştim. Dudağına dört dikiş atmışlardı ve beyin sarsıntısı geçirmiş olma ihtimaline karşı bir süre burada tutuyorlardı. Üçüncü saatin sonunda doktor yanıma geldi. 

"Merve Hanım yarım saat daha dinlendikten sonra taburcu olabilir."

"Teşekkür ederim doktor hanım. Buradan çıktıktan sonra yapmamız gereken bir şey var mı?"

"Verdiğim kremi pansuman için kullanın.  Bir hafta sonra da kontrol için gelin. Geçmiş olsun."

"Tekrardan teşekkür ederiz."

 Merve'yi alıp taksiye bindirdim. Evimi önünde durunca...

"Nasıl yani sana mı gidiyoruz?"

"Evet. En azından biraz daha iyi olup bana her şeyi anlatana kadar burada kal."

"Teşekkür ederim Ayça. Gerçekten. Her şey için."

"Rica ederim ama teşekkür istemiyorum. Yukarı çıkıp sıcak bir çay içmek istiyorum." 

 Merve'yi koltuğa oturtturdum ve çay yapmak için  mutfağa girdim. 

"Bu koliler de ne böyle!" diye bağırdı içeriden.

 Ah o koliler... Özgür...

"Yerleştirmeye fırsatım olmadı."

 Hayır , oldu. Sadece ben istemedim.

"İlk boşlukta yerleştireceğim onları da."

 Hayır yerleştirmeyeceğim. Çünkü onsuz taşınmaya hazır değilim. Ellerimde kupalarla koltuğa yaklaştım. 

"Şimdi anlat güzelim ne oldu sana?"

"Nereden başlamam gerektiğini bile bilmiyorum."

"Hatırlayabildiğin kadar geriye git. Zamanımız var."

Merve'nin ağzından

 Yine salondan bağırışmalar geliyordu. Bir gün farklı uyansaydım ya. Tek bir gün huzurlu ve dinlenmiş kalksaydım. Babam anneme bağırıyordu. Üzerime bir hırka giyip içeri girdim. 

"Sana daha ne kadar söy..."

 Uğultular yaklaştıkça netleşti ama annemi babamın önünde diz çökmüş görünce bu sefer de görüşüm bulanıklaştı. Bu sahne hayatım boyunca unutmayacağım , yıllar sonra evimin bir köşesinde aklıma aniden geldiğinde beni aciz hissettirecek ve asla bu histen kurtulamayacağımı düşündürecek türde bir sahneydi. Hayatım boyunca hep sakin olmuştum. Gerçekleri görmekten kaçmış , babamı olduğu gibi kabullenmiş her şeye adeta bir çocuk gözüyle bakmıştım. Eğer büyürsem sorumluluğun üzerime geçeceğinden ve bir şey yapamamaktan korkuyordum. Hep boyun eğdim. Bunu yapma... Bunu giyme... Oraya gitme. Bununla gezme... Gülme... Sorgulama... Cevap verme... Koruma... Laf yetiştirme... Yani kısacası yaşama ve nefes dahi alma. İşte annemi yerde gördüğüm o an her şeyi anladığım andı. Zihnimin su kadar berrak olduğu ve şu zamana kadar kendim için yarattığım aptal ve çocuksu kişiliğin bedenimi terk ettiği... Bu cesaret ve anlık özgüvenle babamı ittim. Annemi kaldırmak için arkamı döndüm. O sırada kolumu sımsıkı kavrayan babam beni hızlıca kendine çevirdi ve suratıma sağlam bir tokat yapıştırdı. Ben ne mi yaptım? Tokatın acısıyla , aynı hızla bir tokat da ben yapıştırdım. Birazdan olacak olanlar bu tokattan pişman olmam için yeterli bir sebep miydi? Evet kesinlikle.  Pişman olmuş muydum? Kesinlikle hayır. Babam yanındaki sehpadan küçük bir vazoyu alıp ağzıma vurdu. Cam vazo parçalandı ve dudağımdan kanlar akmaya başladı. Sadece küçücük bir an suratında korku gördüm. Şikayet edeceğimden mi korkuyordu yoksa akan kıpkırmızı kandan mı bilmiyorum. Kapıyı çarpıp hızlıca  çıktı. Annemden bir sarılma ve küçük bir onaylama cümlesi bekledim. onun yerine 

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 03, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

YARAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin