Sıcak yaz günlerinde olmazsa olmazınız nedir diye sorulsa muhtemelen çoğumuzun cevabı aynı olur, dondurma. Üstelik sadece serin bir kurtarıcı olarak karşımıza çıkmaz aynı zamanda tadıyla ruhumuzu adeta iyileştirir. Evet, tıpkı çikolata gibi! Farkları, tabii ki bu sadece benim düşüncem, dondurma sıcak yaz günlerinde tüketilirken; çikolatanın kapalı günlerde yenilmesi gerektiği -bu günlerde karamsar ruh haline sahip olabiliriz, en azından ben öyleyim-. Bilirsiniz işte şu meşhur serotonin hormonu.
Peki, size tüm bunların da ötesinde etkiler bırakabilecek bir insan tanıyorum desem bana inanır mısınız? İnanmalısınız! Eğer bu kişi O ise bana kesinlikle inanmalısınız. Eğer çevrenizde O varsa dondurma ya da çikolata gibi şeylere ihtiyacınız olmayacaktır. Bazen gününüzü mahveden kara bulutları dağıtmak için güneş olur, bazen o bulutlardan yağan yağmurlara karşı şemsiyeniz olur, bazen ise yağmurdan sonra gökkuşağı olur hatta o da yetmez ise toprak gibi kokar sırf sizi rahatlatabilmek için.
Güneşin yaktığı günler de ise gölgesinde serinleyebileceğiniz bir ağaç olur. O ağacın gölgesinde kana kana içebileceğiniz su olur.
Eğer isterseniz ve tabii ki eğer O da isterse sizin için her şey olur, fakat istemezse... Her neyse!
O'nunla tanıştığımızda ben 17, O ise 18 yaşındaydı. Sıcak bir yaz günüydü ve mahalleden arkadaşlarımla bir ağacın gölgesine sığınmış yarın ki göl kenarında yapacağımız pikniği konuşuyorduk.
''Duydunuz mu,'' dedi Matthew. ''Çinden bir aile gelmiş bizim mahalleye, baya zenginlermiş diye duydum. Bir tane oğulları var, aşağı yukarı bizimle yaşıt. Keman falan çalıyormuş.''
Onun bu heyecanlı konuşması karşısında Gyuvin gülerek, ''Tüm bunları nereden öğrendiğini o kadar merak ediyorum ki.'' dedi.
Matthew onu omuzlarını silkerek yanıtladı. ''Tabii ki annemden! Dün komşular bizdeydi günün konusu buydu. Kemancı çocuk için baya yetenekli diyorlardı.''
''Hyung,'' diye konuşmaya katıldı Yujin. ''Bunu ben de duydum. İnternette birkaç videosu var hatta merak edince açıp izledim. Pek kemandan falan anlamam ama bilirsiniz kulağıma hoş gelen her müziği severim. Baya beğendim ben. İsmi, Zhang Hao.''
''Peki, sen tüm bunları nerden öğrendin, diye sormayaca-'' Yujin, Gyuvin'in cümlesini yarıda keserek ''Tabii ki annemden, hyung! Başka kimden olabilir sence.'' diyerek yüksek sesle gülmeye başladı. Onun bu canlı gülüşüyle birlikte benim de yanaklarımın gerildiğini hissettim. Gülümsedim.
Tam o anda Matthew'un tüm insanların bize dönmesini sağlayacak yükseklikteki sesiyle adımı haykırışını işittim. ''Hanbin! Güldün!''
Bu tepkisi beni daha da keyiflendirdi, gülüşüm genişledi. ''Gülemez miyim?'' diye takıldım ona.
Gülünce yarım ay şeklini alan gözleriyle cevapladı beni. ''Gül tabii ki, hatta hep gül,'' Çekinerek de olsa cümlesini tamamladı. ''Tıpkı eski günlerdeki gibi...''
O benim en yakın arkadaşımdı. Tabii ki anlayacaktı, anlamıştı. Beraber büyümüştük Matthew'la. 7 yaşındayken ailesiyle birlikte Kanada'dan gelmişlerdi. Evde ailesinden duyduğu birkaç Korece kelime dışında Korece bilmiyordu. Okula birlikte başlayacağımız yaz tanışmıştık. O zamanlar ben de ailemin gönderdiği İngilizce kursu sayesinde pat kut de olsa İngilizce konuşuyordum. Annem ve Matthew'un annesi çok çabuk kaynaşmışlardı. Sonra da bize dediler ki, bundan sonra ikiniz çok yakın arkadaşlarsınız bu yüzden ne zaman birinizden birisi düşerse diğeri hemen gidip onu kaldırmalı tamam mı, biz de yeni arkadaş edinmenin verdiği mutlulukla gülüp başlarımızı sallayıp annelerimizi onaylarken ellerimizi tutuşturup göndermişlerdi bizi hadi oynayın şimdi diye. İşte o gün bugündür ellerimiz hiç ayrılmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sıcak bir yaz günü | haobin
FanfictionHanbin, ağaç dallarının güzelliğini gizlediği o anda rastlamıştı O'na. ! düzyazı & slow burn !