1.1

176 28 32
                                    

''İyi ki doğdun, Hanbin. Doğum günün kutlu olsun.''

İşte, şimdi doğdum diye düşündüm. Günahlarımla ve sevaplarımla dolu geçirdiğim bu on yedi yılın son gününde, on sekizime girdiğim anda yeniden doğdum. Öpücüğüyle mantığımın bilinen son kırıntılarını da yok ettikten sonra benden geriye kalan tek şey ona tutulmuş bir kalp ve bir çift de gözdü. İkisini de ondan ayıramazdım artık.

Yüzümdeki salak sırıtışı ve akmaya devam eden gözyaşlarımı umursamadan kollarımı boynuna dolayıp ona sarıldım. Sarılışıma kollarını anında belime dolayarak karşılık verdi.

Ona sıkıca sarılmaya devam ederken ''En güzel doğum günüm ve hediyem,'' diye mırıldandım mutlulukla. 

Belimdeki ellerinden birini sırtıma çıkarıp yavaş hareketlerle gezdirdi. Gülümsediğini belli eden keyifli sesiyle ''Böyle düşünmene sevindim,'' dedi.

İçeride doğum günüm için toplanmış olan arkadaşlarım yokluğumu fark edip bana seslenene kadar sarılmaya devam ettik. Bize doğru yaklaşan Matthew ve Yejin'i görünce yavaşça birbirimizden ayrıldık. Hao hyungla saklandığımız karanlık köşeden çıkıp ikilinin beni fark etmesi için elimi kaldırıp salladım. Beni gördüklerinde adımlarını hızlandırdılar. 

Yanıma gelen Matthew neden burada olduğumu anlamaya çalışır gibi yüzüme baktıktan sonra ''Karanlıkta ne yapıyorsu-'' şeklindeki sorusunu tamamlayamadan arkamdaki Zhang Hao'yu fark etmesiyle şaşkınlıkla baktı. Yejin ise şaşkınlıktan ziyade şimdi anlaşıldı der gibi saklamaya çalıştığı sırıtışıyla bir bana bir de Hao hyunga bakıyordu.

Zaten Matt'in şaşkınlığı da uzun sürmedi. Yejin'in suratındaki aynı ifade onun da yüzüne yerleşirken ''Burada ne yapıyordunuz?'' diye sordu. 

''Laflıyorduk,'' dedim ve hemen yanımda dikilen Zhang Hao'ya kaçamak bir bakış attım. Arkadaşıma verdiğim cevapla gülmemek için dudaklarını sıkması ne kadar berbat bir yalancı olduğumu bir kez daha gözler önüne sermişti.

''Laflıyordunuz?'' Cevabımın absürtlüğünü teyit edercesine karşılık veren Matthew'la yeniden ona döndüm. Yanındaki Yejin de gülüşünü saklama gereği duymuyordu artık.

''Evet, Matthew. Laflıyorduk.''

Yalan olduğu her halinden belli olan iddiamı devam ettirmekte kararlıydım çünkü ne yazık ki geri dönecek durumda da değildim. Bedenlerimiz arasında duran elimle Zhang Hao'yu çimdikledim. İnsan bir yardım ederdi yani sanki tek başıma burada öpüştüm!

Çimdiğim işe yaramıştı. Hao hyung anında mesajı alıp toparlandı ve ''Evet laflıyorduk. Hanbin'e Çin'deki hayatımdan bahsediyordum.'' dedi benimkine nazaran daha kesin çıkan ses tonuyla.

''Tamam öyleyse.'' dedi Matthew gizleme gereği bile duymadığı muzip sesiyle. Yine ağzı yüzü ayrı oynuyordu. En azından Yejin'in yanında anladığını belli etme diyecektim ama kızın da ondan bir farkı yoktu.

''Masaların oraya geçelim. Hanbin acıktığını söylüyordu.'' 

Zhang Hao'nun durumu kurtarma çabasını takdir edip başımla onayladım anında. Yejin da bizi daha fazla utandırmamaya karar vermiş ki o da onaylayarak ilerideki masalara doğru yürümeye başladı. Tam kurtulduk derken Matthew'un dediğini duymamla kulaklarıma kadar kızardım.

''Hala doymamış mı kaç dakikadır?''

*

Zhang Hao, beceriksiz halime bakıp güldü.

''Kemanı omzun ve çenenin arasında sıkıştırmalısın. Başını kaldır biraz... Evet, tamam. Boynunla keman arasında boşluk kalmasın.''

Bu sefer dediklerini harfiyen uyguladım. Doğru pozisyonu bulduğumu düşünüp ona baktığımda memnuniyetle gülümsediğini gördüm. Derin bir nefes verdim. Konu keman olunca, en ufak şeyde bile onu memnun etmek o kadar zordu ki! Son on beş dakikadır sadece tutuşunu öğretmeye çalışıyordu. Oysa ki tek isteğim onu tekrar keman çalarken izlemekti. Bana öğretmesi değil.

sıcak bir yaz günü | haobinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin