Bazı zamanlar vardır ya hiç bitmesin istersiniz hatta bitse bile eğer elinizde olan bir şey ise tekrar tekrar yaşamak istersiniz. İşte buna bir örnek verecek olursam sanırım en sevdiğim filmin en sevdiğim sahnesini defalarca izlemek dersem doğru olurdu. Evet, çoğu insanın aksine sevdiğim şeyleri defalarca ve defalarca sanki ilk kez izliyormuşum gibi izlemeye bayılırım. Uzmanlara göre bu durum içten içe yeniliklere pek de açık olmayan, sadece bildiği şeylerin güvenli olduğunu düşünen ve onları seven insanların yaptığı bir şeymiş hatta psikolojide bir karşılığı dahi var. ''Salt maruz kalma etkisi.'' Pekala, havalı bir isim.
Ama kimin umurunda?
Tabii ki uzmanların dediğine yanlış demiyorum yani, muhtemelen, belki de böyle biriyimdir de fakat doğruları konuşalım. Hangimiz yeni bir film arayışı içindeyken ani bir kararla o en sevdiği filmi yeniden açmadı ki?
Ben yaptım.
Ben her zaman en güvenli olana, en bilindik olana sığındım fakat sanırım bu defa öyle olmayacaktı. Belki de bu defa hiç bilinmeyen güvenilir olacaktı. Bilmiyordum çünkü bu benim için de bir ilkti.
O'nun kemanından çıkanları dinlerken sanki tüm dünyayı aydınlatan güneş bir anda her şeyden ışığını almış da sadece ona doğrultmuş gibiydi. Sanki koskoca güneş bir anda sadece O'nun spot ışığı haline gelmişti. Hala gözleri kapalıydı ve bir süredir çaldığını düşünürsek şarkının sonlarına doğru gelmiş olabilirdi. Beni, onu izlerken görmesi an meselesiydi fakat olduğum yerden ayrılamıyordum, belki de ayrılmak bile istemiyordum. Dediğim gibi bu benim için de bir ilkti.
Yine de başardım. Yani o beni görmeden aramızda bir perde görevi gören o ağaç dallarının arasından geçip çıktım. Tam o sırada keman sesi de sona erdi.
''Hanbin!''
Matthew'un aşina olduğum sesini duyunca arkamı dönüp birkaç dakika önce onu bıraktığım yerde Yujin ve Gyuvin'le beraber otururken gördüm. Onu gördüğümü anlayınca gülümseyerek el salladı.
''Gelsene, ne yapıyorsun orada?''
Ne yapıyordum burada?
Kendimi toparlayıp ''Geliyorum,'' diye karşılık verdim ona. Koşar adımlarla onlara doğru ilerledim.
Yanlarına geldiğimde Matthew önce soran gözlerle baktı hatta sanırım tam da soracaktı ki ondan daha hızlı davranıp Gyuvin'e sataştım.
''Annen seni bizi bekletmen için mi doğurdu oğlum? Baktım geleceğiniz yok uyuşan ayaklarımı açmak için yürüyeyim dedim. Parkı turladım ancak gelebilmişsiniz,'' Başımla Yujin'i göstererek devam ettim. ''Bu çocuğu da sen alıştırdın geç kalmaya.''
Tuzak işe yaramış ve Gyuvin hemen savunmaya geçmişti. ''Bu sefer hiçbir suçum yok!'' O da başıyla yanında masum masum otururken olayın neden ve nasıl kendine geldiğini anlayamayan Yujin'i gösterdi. ''Bu küçük beyefendinin süslenmesini bekledim.''
Yujin ona tuhaf tuhaf bakarak, ''16 yaşındayım,'' şeklinde bir alt bilgilendirme geçti.
Gyuvin ise onun bu bilgilendirmesini umursamayıp, ''Hadi Yujin dedikçe inadına yapar gibi,'' Tam olarak Yujin'i taklit ederek, ''Hyung sence hangi gömlek, Hyung sence gömlek mi tişört mü, Hyung sence bu gömleğin altına hangi pantolon yakışır diyerek küçük çaplı moda defilesini gerçekleştirdi.''
''Ya!'' Yujin'in çıkışıyla gülmemek için dudaklarımı ısırdım. Tüm bunların sebebi ben değilmişim gibi arsız bir tavırla ikisinin arasına girip bir kolumu Yujin'in omzuna diğer kolumu da Gyuvin'in omzuna attım. Ellerimi enselerine çıkarıp saçlarının karıştırdım gülümseyerek. Yujin grubun en küçüğü olarak anında kendini hyunguna daha fazla sevdirmek için sırnaşık modunu açıp bana yaklaşırken Gyuvin huysuzca ama her an yumuşayacak bir yüz ifadesiyle, ''Ben senin başını okşayabileceğin küçük kardeşin miyim?'' dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sıcak bir yaz günü | haobin
FanfictionHanbin, ağaç dallarının güzelliğini gizlediği o anda rastlamıştı O'na. ! düzyazı & slow burn !