Medya: Eymen (dövmesiz)
Arabanın radyosundan çalan, kısık karadeniz türküsü ile köydeki evimize doğru ilerliyorduk. Yazın gelişiyle köydeki bağ, bahçe, tarla işleri artmıştı. Kasabada ki konağa kilit vurup köye çıkılmıştı. Bu sebepten ötürü karadenizin hırçın dalgaları dışında maviliği görmek pek mümkün olmuyordu. Ne zaman denize sakinlik düşse köydeki konağa gidilirdi. O yolculuktan da, köy yolunun eski asfaltından da, bazı kesimlerdeki betonlu bazı kesimlerde ise hala varlığını sürdüren topraklı yolundan da nefret ediyordum. Yapmak istemediğim fakat reddettiğim şeylerin omzuma adım adım bindiğini hissettiğim yük dolu yoldan nefret ediyordum.
Ama abimler seviyordu.
Hele şu an şöför koltuğunda çalan türküye farkında olmadan eşlik eden Faruk abim bayılıyordu. Babamın da dedemin de onun eline silah tutuşturması her zaman gururunu okşardı. Erkekliğini onura ederdi. Kendisini adam gibi hissettirdiğini düşünürdü. Halbuki aptaldan başka bir şey değildi.
Akıp giden yolla birlikte daldığım düşüncelerden aniden koluma giren acıyla çıkarıldım. Kafamı yan tarafıma, koluma yumruk geçiren abime doğru çevirdim. "Napıyorsun lan!" diye refleksle çıkıştım.
Yaptığım saygısızlığın farkına, ağzımdan kelime çıktığı an varmıştım ama çok geçti. Karşımda kaşları çatılmaktan neredeyse birbirine değen adamın gözlerine korkuyla bakıyordum. Bir yandan da kolumu acısı dağılsın diye okşuyordum.
"Ağzını topla da, geçirmiyim şimdi elim tersini. Eymen, eymen diye seksen kere seslendik. Daldın gittin karadenize... Hayırdır!" demesiyle etrafıma bakındım. Sanki nerede olduğumu unutmuştum. Nefretimi kustuğum yerlerden geçtiğimizi anlık unutmuştum sanki.
Kafamı tekrardan ona çevirip hem konu dağılsın hem de daha fazla sinirlenmesin diye aklıma takılan şeyi dile getirdim, "Abi babam uzun zamandır beni aramadı pazartesileri, oğlum paraya ihtiyacın vardır demedi. Annem desen o ayrı bi garip, uzun uzun herkesin dedikodusuna yapan kadın yok oldu. Arıyor ağzının kenarıyla sanki zorla konuşuyor gibiydi. Hele bu amcaoğlu Adil, her futbol yenilgisi sonrası beni arar dağa taşa söverdi. Bir aydır adil aramadı bile..." diyerek derin bir nefes çektim içime. Kafamı sağımdaki maviliğe çevirip birkaç saniye seyrettim. Onları umursamadığımı düşünüyordum ama bunları dilere getirirken fark etmiştim ki beni üzmüştü. Annemin candan davranmaması, Adil'in beni hatırına takmayıp telefon dahi etmesi düşündüğümden daha çok kırmıştı.
"Ee oğlum ne demeye çalışıyorsun de hele bir, konuştun konuştun sonuca bağlarken yine daldın gittin." diyen abime karşı gözlerimi mavilikten çevirmeden konuştum.
"Bir şey oldu da benden mi saklıyorsunuz." Ne olduğunu dahi bilmiyorumdum. Aklıma ufacık bir şey gelmiyordu bile.
"La oğlum bende seni dinliyorum sanki mantıklı bir şey diyecekmişsin gibi afkurma durduk yerde. Herkes kendi halinde, nasıl bıraktıysan öyle. Seni sıkmak istememişlerdir. Son zamanlarındı, diploma alacaktın, mezun olacaktın sonuçta. Hem dersler yoğun diyordun işte işine gelmiştir senin de."
Mantıklıydı dedikleri, aslında benim canıma minnetti. Adil'in arayıp saçma sapan konuşmaması, annemin umurumda bile olmayan olayları bana saatlerce anlatması istemediğim şeylerdi. Zorunluluktan katlandığım şeylerdi ama alışmıştım da galiba. Sonuçta onlarla konuşmayı istemediğimi dile getirmeden kendilerini geri çekmeleri alışılmışın dışındaydı. Bir ay görmeyince insan bir şaşırıyordu. Lakin Faruk abimin dediği şeyler de mantıklıydı. Sıkmak istememiş olabilirlerdi. Fakat bu normal aileler için geçerliydi. Benim ailem için bu düşünce, ne kadar mantıklıda olsa, yapamayacakları şeydi. Beni rahat bırakmak istemek onların düşünemeyeceği şeylerdi. Bu sebepten ötürü içimi huzursuz eden şeyler vardı. Yine de uzatmak istemedim. Kafamı usulca sallayıp, "Doğru diyorsun abi, yanlış anladım demek ki." dedim.
Kafasını usulca aşağı yukarı sallayıp, "Dedemin elini öpmeyi atlama." dedi. Sanki bilmiyordum ben amına koyayım. "Abi alt tarafı okumaya gittim. Adetleri unutacak kadar zaman geçmedi. Aklımda, rahat ol."
"Senin çenen uzamış he. Önceden böyle her şeye cevap vermezdin. Diplomalı olmak yaramadı sana." dediğinde gözlerimi devirdim. Muhattap olmak istemiyordum daha fazla bu yüzden köye varana kadar gözlerimi kapattım.
.
Konağın önünde durduğumuzda içim sıkıntıyla kaplanmıştı bile. Daha ilk saniyeden karanlığa çekilmiştim. Ne kadar erken yurt dışında yüksek lisans yapmak istediğimi söylersem o kadar çabuk kurtulurdum buradan. Ya da kurtulamazdım. Sonuçta kabul etmeme ihtimalleri vardı. Açılan koca kapıdan içeri arabayı yavaşça soktuğumuzda beni bekleyen kalabalığı gördüm. Amcamlar, yengemler, halamlar, kuzenler, yeğenler...
En önde olmasını beklediğim kişi ise yoktu. Elinde mendil gözünde yaş ile beni karşılayacağını düşündüğüm annem arkalardaydı. Yüzünde büyük bir gülümseme olacağına emin olduğum Adil ise ortalarda yoktu. Kafamı abime çevirip, "Adil nerede?" dediğimde bilmiyorum anlamında dudak büzüp, omuz silkti. Araba durduğunda oyalanmadan hızla indim. Yüzüme sıcak bir gülümseme yerleştirip dedemin yanına doğru adımladım. Elini tuttuğum gibi öpüp başıma koydum. Eğildim yerden doğrulup gözlerine baktım. Normalde sarılması gerekirdi aam sadece elini çekti, "Hoşgeldin." diyip arkasını dönüp uzaklaştı. Anlamaz bakışlarla olduğum yerde dondum kaldım. Ne oluyordu ulan!
Ardından neşeli seslerle beni kucaklayan amcamlara sarılıp ellerinden öptüm. Babamın yokluğunu fark ettiğimde, "Amca babam nerede?" diye sordum.
"Tarlaların birinde problem çıktı ona bakmaya gitti." Kafamı sallayıp annemin yanına ilerledim. Elini tutup öptüm, ardından sarılmak için eğildiğimde hamle yapmasını bekledim. Ağırca ellerini sırtıma koydu. Çok bekletmeden de indirdi. Geriye çekildiğimde gözlerine baktım. O ise gözlerime iki saniyeden fazla bakmadı. "Hadi geçelim içeri sofra bizi bekliyor." diyerek herkesi içeri çağırdı. Gelip gelmeme beklemeden hızla ön bahçeye doğru ilerledi. Arkamda duran abime dönüp, "Annemin neyi var?" dediğimde enseme vurup içeri doğru itti beni. "Hayal gibi geliyorsundur kadına oğlum. Senelerdir uğradığın mı var sanki yanına." diye gülerek konuştu. "Hadi uşağım, yürü, durma. Kurt gibi açım valla." diyerek önümden hızla uzaklaştı.
Olduğum yerde omuz silkip bende ilerledim.
Belki bir şey yoktu ben büyütüyordum.
Belki de vardı fakat ne olduğunu bilmemin zamanı değildi.
Bu yüzden daha fazla kurcalamayacaktım.
•
18.10.2023
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sukha'nın Sonu |BxB|
Short Story|Tamamlandı| Sukha; Dış dünyadan veya ortamdan etkilenmeden yaşanan mutluluk. . Eşcinsel bir kurgudur.