Başlangıç & Son

56 3 0
                                    

Eymen Memlekete Dönmeden Önce;

Osman'ın küçük kardeşi, Eymen'den bir yaş büyük olan Adil Karadeniz'in hırçın havasından ayrılıp İstanbul yolunu tutmuştu. Genç bir kızdan aldıkları duyumla her ne kadar inanmasalarda kontrol amaçlı Eymen'in yanına gidiyordu. Yalnızdı, ondan başka hiçbir akraba veya çalışan yoktu arabanın içinde. O kadar inanmıyorlardı bu duruma.

Ama kimsenin dile getiremediği bir huzursuzluk vardı herkesin içinde. Anasına bile daha söylenmemişti bu durum. Şimdilik sadece babası ve dedesinin haberi vardı. Osman'ın babasına dahi söylenmemişti.

Yalansa boş yere Eymen'in adı ibneye çıksın istemiyorlardı. Doğruysa ise İstanbul'un göbeğinde onun nefesini kesip, polislerle uğraşmak istemiyorlardı. En sakinleri ve söz dinleyenleri Adil olduğu için ona verilmişti bu görev. 

Adil bu düşüncenin doğruluk payı aklına geldikçe suratını buruşturuyordu. Midesinde tarifi olmaz bir bulantı hissediyordu. Onun, emmi oğlu dedi herif, köyün delikanlısı Eymen yapmazdı öyle şey. Bir erkeğe kendini vermek bir yana dursun, o anlamda elini bile sürmezdi.

Arabaya bindiğinden beri, 'Kuzenim bu kızı çok üzmüştür, kızda küçücük aklıyla böyle bir intikam peşindedir.' diye düşünüyordu.

Hava iyice kararmıştı. Gece yarısını geçeli çok olmamıştı. Adil kızın verdiği adrese geldiğinde beklemeye başladı. Belliydi, burası bi gece kulübüydü ama içeri giren tipleri gördükçe ağzından küfürler istemsizce çıkıyordu. Onun için çok garip tiplerdi. Her birine yüz buruşturup erkek olun biraz diyor sonra da bir dolu küfür ediyordu.

Kızın verdiği adreste tam olarak Eymen'e atılan iftiraya ait tipler vardı. Arabanın içinde ne kadar klima açıkta olsa kapalı kapılar Adil'in üzerine üzerine geliyordu. Her an o kapıdan giren veya çıkan kişinin Eymen olacağı gerçeğiyle yüzleşeceğinden korkuyordu. Hızla arabadan çıkıp kapıyı kapattı, ardından kapalı kapıya yaslanıp soluklandı.

Orada  saatlerce dikildi. Kaç paket bitirdiğinin farkında değildi. Kolundaki pahalı, gümüş rengindeki saatine baktığında gün doğumuna bir saatten biraz fazla olduğunu gördü. İçindeki huzursuzluk neredeyse gitmişti. Kasılan bedenini yavaşça gerdi. Biliyordu, delikanlı kardeşi yapmazdı böyle bir şeyi.

Tam kendi kendine sırıtarak konuşuyordu ki kapıdan, kot ceketli bir adamla kolunu onun omzuna atmış Eymen'i çıkarken gördü. Önce büyükçe afalladı. Ne yapacağını bilemez gözlerle izledi ikiliyi. Eymen'in böyle iğrenç bir yerde ne işi var ki diye düşünmeden edemedi. Ardından karşısındaki adamın dudağını öptüğünü gördü.

"Hasiktir!" diye inler gibi konuştu. Elleri zangır zangır titredi. Bu gördüğü gerçekti. Eymen bir erkeği öpüyordu. Midesinde ki kusma hissiyatı tekrardan gün yüzüne çıkmıştı. Ne yapacağını bilemez gözlerle izledi kardeşim dediği adamı.

Ne yani kardeşi top muydu?

Anlamaz gözlerle hala o tarafa doğru bakarken Eymen'in etrafa baktığını gördü. Anında yanındaki ağacın arkasına saklandı. Birkaç dakika orada öylece soluklandı.

Kusma hissiyatı kaybolmuş yerini akıl almaz bir öfkeye bırakmıştı. Tam şu an belindeki silahı çıkartıp kafasına sıkmak istiyordu. Bunu ailesine, bize, adımıza nasıl yapardı.

"Orospu çocuğu." diye mırıldandı kendi kendine. Yaslandığı ağaçtan ayrılıp arabasına ilerledi. Arabayı çalıştırdı lakin öfkeden zangır zangır titreyen vücudu kullanmasına el vermiyordu. Orada sakinleşmek adına öylece bekledi. Güneş doğmuştu. İnsanlar işlerine gitmek için çoktan evlerinden çıkmıştı. Dükkanlar açılmıştı. Cadde kalabalıklaşmıştı.

Kalabalığın içinden soyutlanmak için derin bir nefes çekti içine. Sanki caddenin tüm kalabalığı arabanın içindeydi. Saatler önce kontağını kapattığı arabayı tekrardan çalıştırıp yola koyuldu.

Otobana çıkmadan sakin bir yere arabayı çekip eline telefonunu aldı. Sanki kendisi bu iğrençliği yapmış gibi utanıyordu. Dedesini buldu rehberden, eli ara tuşuna defalarca gitti geldi. En sonunda sertçe tıklayıp telefonu kulağına götürdü.

"Söyle uşak." dedi kalın ve yaşlanmış ses. Önce derince yutkundu ardından bir nefes çekip geri verdi.

"Dedem..." dedi ama devamını getiremedi. Önce Eymen'le mi konuşsaydı? Eymen'di o. Küçükken oynadığı, birlikte askere gittiği, lisede birlikte kız kestiği kanından, canından biriydi. Belli ki bir yanlışa düşmüştü. Üniversite ortamı bozuk derlerdi zaten. Belki o bile bilincinde değildi yaptığının.

"Söylesene Adil! Ne bekletiyorsun beni telefonun başında." diye sinirli sesle düşüncelerine ara verdi.

Saçmalıyordu. Gözleriyle görmüştü. Bu iğrençliğin bir yanlış anlaşılması yoktu.

"Dedem, kız doğru demiş. Eymen, öyleymiş." dedi. Karşı taraftan ses gelmedi. Bekledi, bekledi...

"Sen buraya gel. Bitti oradaki işin." Dedesinin konuşmasıyla görmeyeceğini bile bile tamam anlamında kafasını salladı. Ardından telefonu kapatıp yola çıktı.

.

Günümüz;

Öylece ağacı izlerken arkamda duyduğum hışırtı sesiyle tam arkamı dönecektim ki diz kapağımın arkasına yediğim tekme ile dizlerimin üzerine çöktüm. Ne olduğunu anlayamadan kafama bir şey geçirdiler. Ellerim gayri ihtiyari yüzüme geçirilen şeye gittiğinde, poşet olduğunu anladım. Kim olduğunu bilmiyordum ama öyle bir sıkıyordu ki nefes dahi alamıyordum. Şu an ne oluyordu anlamıyordum. Tek yapabildiğim yüzümdekini almak için amaçsızca çırpınmamdı. Uzaktan bir yerden abimin sesini duyuyordum sanki.

Biz adam olasın diye okula gönderelim sen erkeklerin altına yat. Bunu nereden öğrenmişlerdi? İnkar etmek için konuşmaya çalışıyordum ama poşetten dolayı sesim çıkmıyordu bile. Sokak köşelerinde kendi cinsinle öpüş. Ailenin yüz karasısın. Böyle bir lekeyi nasıl sürersin bize. Nasıl onun bunun karısı olursun? Giderek ciğerlerimdeki oksijenin azaldığını hissediyordum. Boğazımda tarif edilmez bir acı dolanıyordu. Şuurum kapanmak üzereydi sanki çünkü abimin sesi gelmiyordu. Poşeti tutan elleri son kez can havliyle tuttum ama faydasızdı. Güneş tam anlamıyla doğmuştu. Gözlerim kamaşıyordu. Bakamazdım çok fazla güneşe bu yüzden yumdum gözlerimi fakat bir daha açamadım.

Açılmadı gözlerim.

Sukha'nın Sonu |BxB|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin