Memlekete Dönüş

50 2 3
                                    


Bütünleme sınavlarının da bitmesiyle İstanbul'da ki yaşamımın sonuna gelmiştim. Yarın sabah 9 uçağı ile memlekete dönecektim. Son kez içip dağıtmak ile hiçbir şey yapmadan evde oturmak arasında gidip geliyordum. İçip kendimi kaybedersem vücudumda iz falan olabilirdi. Gider ayak böyle bir riske değmezdi. En iyisi evde, son kez bomboş oturmaktı.

Sipariş ettiğim yemek ile salona geçip üçlü koltuğa yayılarak oturdum. Elimde yemeğimle karşımdaki televizyon da oynayan diziyle birlikte bomboş oturuyordum. Galiba son kez böyle oturuşum olacaktı. Memlekete gittiğimde sabah içtiması yapılır gibi kalk saatleri, sonrasında toprak gezmeleri, halktan tapuları kibarca isteme merasimleri, meydanda boy göstererek Melikoğul'larının yürüme merasimi... Sayarken bile yorulduğum, bıktığın saçma sapan onca iş ile uğraşacaktım.

Daha fazla bunları düşünüp tekrardan, 'Neden bu ailede doğdum?' isyanına başlamamalıydım. Çok derin bir konuydu ve içine girince çıkamamda bir o kadar zorlaşıyordu.

Ev arkadaşım çoktan gitmişti. Kendime ait tüm eşyaları toplamıştım. Kıyafetlerim dışındaki her şeyi satmıştım. Oyun konsollarım, filmlerim, oyuncaklarım...

"Oyuncaklarla memlekete git birde..." diyerek kendi kendime güldüm.

Kısıtlı da olsa kendim olabildiğim bu şehirden ayrılıyor olmam zaman geçtikçe daha da koyuyordu. Gözlerimi televizyon ekranından çevirip odanın duvarlarında gezdirdim.

Mal varlığımız dudak uçuklatırdı. Doğup, büyüdüğüm evin tek odası belkide bu daire ederdi. Ayrıca buranın manzarası gibi bina değil yeşillik ve maviydi.

Ortamın büyüklüğü veya uçsuz bucaklığı önemli değildi. Ben orada değil, burada özgür kalmıştım. Burada hiçbir şeyden etkilenmeden mutlu olabiliyordum. Ama bu mutluluğun sonuna gelmiştim.

Oturduğum yerden yavaşça kalkıp odama ilerledim. Son kez özgürlüğümde uyuyacaktım. Tüm evi karanlığa gömüp usulca yatağıma girdim.

.

Elimle iki büyük valizle, simsiyah takımların içinde beni bekleyen Faruk abime doğru ilerliyordum. Suratında beni özlediğine dair oluşan gülümsemesiyle kollarını hafifçe iki yana açtı. Belki soğukkanlılıkla birilerini öldürmediğini bilsem biraz daha sevebilirdim onu. Ama yaptığı onca iğrenç şeyden en basiti can almak olduğu için bu gülümsemesi bile bana samimiyetsiz geliyordu. Yinede okul için başka şehire gitmeden önce yaptığım gibi rol yapmaya geri döndüm. Onun kadar sıcak olmasada, özlemle dolu olduğuna inandığım gülümsemeyi yüzüme yerleştirip adımlarımı daha da hızlandırdım. Tam önüne geldiğimde valizlerin kulplarını bırakıp kollarının arasına girdim.

"Özledik da." dediğinde gülerek, "Bende özledim abi." dedim. Yalandan kimse ölmezdi.

"De hayde eve gidelim." dediğinde kafamı salladım. Havaalanında çıkıp etrafıma bakındım. Derince bir nefes çektim içime. Aslında memleketimi severdim ama aile faktörü nefret etmemi sağlamıştı. Belki onları değil ama sokaklarını, ormanını, denizini özlediğimi fark ediyordum.

"Hadi oğlum hadi sofrada bekliyorlar bizi." diye yarı sinirli bir şekilde yüksek sesle bana söylenen abimin komutuyla arabanın ön kapısını açıp hızlıca içeri girdim. İstanbul'dan sonra buradaki normal konuşmanın bu olduğunu unutmuştum. Sağ olasın abimin hatırlattığı iyi olmuştu.

15.12.22

Sukha'nın Sonu |BxB|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin