03/10/1322
"Duygu birikimi çok garip bişey. Duygunun bir çeşidini biriktirmek veya her duygu türünden sahip olmak. İkiside çok korkunç gözüküyor. Mesela birine aşık olduğunda hem aşk hem mutluluk hemde hafif bir telaş içinde olursun ama bir kaosun içinde sadece öfkeye bile sahip olabilirsin. Babamın mezarlığının başında bu satırları yazarken duygu birikimi yaşıyordum. Her türden vardı ama sadece bir türünü hissedebiliyordum. Duygu hissizliği gibiydi. Gerçi böyle bir tabir yok ben uydurdum ama bana göre tabiri bütün duyguları yaşıyorsun ama sadece birini hissediyorsun anlamında; "ümitsizlik" mesela.."
***
Kütüphanenin başında tekrar eski günlüğümü okuyordum. Duygu hissizliği tabirini ilk kez o zaman kullanmıştım. Ama artık ümitsizliğide hissetmiyordum. İçimde sadece Watre dağında tanıştığım Yongbok'un umudu vardı. Ama oda benim için bir duygu değildi adı üstünde "Yongbok'un umudu" bana düşen tek şey o umudu dualarımla saklamak.
Bunları düşünürken arkamda beni izleyen Minho'yu gördüm. Gerçekten başka işi yok muydu?
Jisung: "Başka işin yoksa gidebilirsin bence."
Minho: "Hyunjin Bey'in emri var. Sizi her yerden izlemem gerek yine kaçmanızı istemiyor."
Jisung: "O benim kardeşim bana emir uygulayamaz hem kralsam benim sözümün üstünlüğü daha makuldur."
Minho: "O da doğru neyse ne okuyorsun?"
Jisung: "Senin ilgini çekecek bir şey olmadığı kesin."
Minho: "Ama çekti şu an o yüzden bende bakacağım."
Minho yanımdaki sandalyeyi çekip yanıma oturdu. Elimdeki günlüğümü alıp sayfalarına göz gezdirdi. Büyük ihtimalle dalga geçicekti ama umrumda da değildi. Onun için benim duygularımın önemi yok.
Minho gözleri hafif açıp şaşırmış bir ifade almıştı yüzü. Günlüğü sertçe kapatıp gözlerini ovuşturup bana baktı.
Minho: "Gerçekten 13 yaşında bunları sen mi yazdın?"
Jisung: "Evet okuyacak kitap kalmayınca eski benim için hatırası olan şeylere geri dönmek rahatlatıyor beni. Zamanda yolculuk yapmış gibi hissettiriyor."
Minho: "Bu günlüğe bir daha bakmasan?"
Jisung: "Neden?"
Minho: "Öylesine zamanını bunlarla harcama. Hadi gel dışarı çıkalım!"
Minho kolumdan çekiştirip beni kütüphanenin dışına iteledi. Sarayın koridorunda kolumu tutup bir o yana bir bu yana savruluyorduk. Minho'ya kolumun ağrıdığı hakkında şikayette bulunsamda gülüştüğü için sesim duyulmuyordu. Ve ne yalan söyleyim küçücük çocukların sevinmesi gibi gülüşmüştük.
Sarayın dışına çıkıp kasabaya inmiştik. Kasabada pazar alanın ortasında etrafa bakarken buldum kendimi. Taze ürünlerin kokusu burnuma geliyor esnafların bağırışlarıyla sağır oluyordum.
O sırada köşede günlük gazete satan bir çocuktan gazeteyi alıp eline ne kadar olduğunu sayamadığım para destesini verdim. Elimdeki gazetenin sadece okyanus tarafının haberlerini yayınladığını bildiğim için çok ilgimi çekeceğini sanmıyordum. Şu habere kadar:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
[Fire Wave | Minsung]
FanfictionDünya'nın bir alt katmanında oluşan bir evren... Ateş ve okyanus yıllardır gizli bir sözleşmeyle savaşmama kararı almasından 78 yıl geçmişti. Bu iki bölümü ayıran Watre dağını geçmemek şartıyla iki tarafta huzurluydu. Tabi şimdilik... Not: Kitabı ar...