"Ricamı anlıyorsun değil mi? Bir süreliğine burda kalması gerekiyor. Ailesiyle bazı sıkıntıları çıkmış. Minho'yu zor duruma düşürmek istemedim, adam rica etti sonuçta."
"Benim için sorun yok."
O keskin gözleriyle bana baktığında içimde oluşan hafif ürperti damarlarıma yayıldı. Ondan etkileniyordum, bunu anlayacak olgunluktaydım. Ancak bir sevgilimin olması durumları karıştırıyor olabilirdi.
Jisung'a baktığınızda dışardan mükemmel birini görüyordunuz. Genellikle kahverengi bazlı bol tarzı onun güzel fiziğini epey saklıyordu. Yüzü tıpkı bir meleği andırıyordu. O şekilli burun, kısık gözler, ve ince dudaklar için birkaç kişi kavgaya tutuşabilirdi. Ve ben bunu garipsemezdim. Çünkü böyle bir şeydi, Jisung'a bakmak.
"Merhaba. Ben Jisung." dedi sakince. Ona baktım, gözlerinin içine doğru çekiliyordum. Sinir bozucu biriymiş gibi geldi gözüme, ancak bu fikrim sonradan değişecekti.
"Ben de Seungmin, tanıştığımıza memnun oldum." Bir yandan çoktan kapanmış telefonu kulağımdan indirmiştim.
"Ben de."
Jisung'la küçük adımlar atılırdı hep. Anlamak istemez, sizi duymazdan, görmezden gelir ve dediklerinizi çarpıtırdı. Sonra bir anda patlardı her şey, boom!
"Burası çok da büyük bir ev değil, bir tane, çift kişilik yatak var."
"Sen koltukta yatabilir misin lütfen?" dedi tek kaşını kaldırarak. İyice sinirimi bozmaya başlıyordu. Kenetlediğim dişlerimin arasından derin bir nefes alıp "Öyle yapacaktım zaten." dedim.
"Güzel." diye cevap verdi. Sanki o beni evinde ağırlıyor gibi hissettim ve buna hiç de sıcak bakmadım. Sonuçta şurda birkaç gün misafir olacaktı. Biraz sabretmem gerekecekti sanırım. Tabii, ilk başlarda böyle düşünmüştüm.
"Eşyalarını odamıza yerleştirebilirsin. Dolaplar boş."
"Odamız.." diye mırıldandı, o kaşları yukarı kalkmak bilmiyordu herhalde "tamam, yemek yedikten sonra yerleştireceğim."
"Ne yemeyi seversin? Sen dinlenirken ben yapabilirim."
"Sağ ol ama kendi yemeğimi kendim yaparım." diyerek burun kıvırdı. Neyse ki haplarımı almıştım da, bu küçük çocuğu yemek yapacağım kaşığımın suyunda boğmuyordum. Bazen de şükretmek lazımdı.
"Tamam, mutfağı gezdireyim o zaman." diye mırıldandım.
Yine mi? gerek yok seni aptal dermiş gibi baktı bana. Yüz ifadesinden ne dediğini okuyabildiğim tek insandı galiba. Bu kadar da belli olmamalıydı.
Birkaç baharatın ve kap kacağın yerini gösterdikten sonra beni boş gözlerle onayladı. Sonra zaten gidip kıyafetlerini yerleştirmeye başladı. Nasıl bu kadar ergen tavırları olup da 22 yaşında olabiliyordu bu insan? Hiçbir zaman anlayamayacağım zannettim, ve yanıldım.
Salonda bir bardak su yudumladıktan sonra onun yanına gittim. Yine dolaplarla uğraşıyordu. Sakince gözlerimi gözlerine dikip tam olarak nereye baktığını anlamaya çalıştım. Bakışlarımı fark etmiş olacak ki bana çevirdi başını.
"Burda yeterince askılık yok." dedi sert bir tavırla.
"Diğer yanı açtığında görürsün. Benim kıyafetlerimin asılı olduğu yerde birkaç boş var. Ayrıca, birkaç gün misafir olacağını sanıyordum..?"
"Kaç zaman kalacağımın seni alakadar ettiğini düşünmüyorum. Bunu Changbin'le konuş istersen."
Ah, gerçekten çıldırmamak elde değildi. Bu çocuğun birkaç günden kastı eğer daha fazlaysa Changbin'le konuşmam gerekecekti. En azından şimdilik öyle düşünüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Angry Faceless |Minchan+Chanlix
FanfictionChan, hayatından ve kendinden sıkılıyordu. Minchan; top Minho, bottom Chan. Chanlix; swicth. 2seung, seungbin. Şiddet, cinsellik, cinselliğe dayalı fanteziler, kan, toksik ilişkiler.