Çocuktum. Altı belki de yedi yaşındayım. Ağlıyorum. Annemin yanına koşuyorum.
"Anne o beni sevmiyor," dedim anneme. "Benden nefret ediyor."
"Olur mu Melina? O seni çok seviyor," dedi bana. Ah bu anneler. Olmayan şeylere üzülmeyelim diye inandırmaya çalışırlar.
O gün sabaha kadar ağladım. Annemin kucağında, beni seven tek kişinin kollarında. Son günümüzmüş, bilemedim. Son sarılışımmış, bilemedim. Son öpüşümmüş onu, anlayamadım.
Sonra cenazeye gittik. Ben daha yeni doğmuşken, ona doyamamışken gitti. Beni bıraktı. Ama belki orada mutludur demiştim.
Peki şimdi neden tekrar görüyorum bu anıları? Neden bırakmıyor yakamı?
Yavaş yavaş gözlerimi araladım. Gözlerim ağrıyordu. Yataktan kalktım ve lavaboya doğru ilerledim. Aynayla karşılaştım bir anda. Gözlerimi gördüm. Annemin bana hediyesi olan, yeşil ve mavi gözlerimi. Yataktan kalktığımda ağlamıyordum ama gözlerimde annemi görünce ağlamaya başladım.
O günün bana öğrettiği daha doğrusu zorunlu tuttuğu iki şey vardı. Birincisi asla gülme, ikincisi ise başkalarının yanında asla ağlama. Şuan yalnız olduğum için ağladım.
Belki on beş dakika belki de yarım saat ama daha fazla değil, ağladım.
Yüzümü yıkadım ve yeni kurbanım için hazırlanmaya başladım. Bu sefer bir müzayedeye katılacaktım. Kurbanım bir iş adamı. Cemil Altıntaş. Bir oğlu ve bir kızı var. Berbat bir baba. Ayrıca uyuşturucu satıcısı.
Onu öldürmek istememin sebebi sadece uyuşturucu değil. Berbat bir baba olması da benim için bir sebep.
Üstüme kırmızı uzun ve hafif göğüs dekolteli, sırt kısmı yarıya kadar açık bir elbise giydim. Kahverengi lenslerimi taktım. Beyaz, uzun topuk bir stiletto giydim. Beyaz eldivenlerimi de taktım ve küpe seçmeye başladım. Pırlanta küpeleri taktıktan sonra üstüme beyaz bir kaban alıp dışarıya çıktım.
Daha önceden binaya zar zor soktuğum silahlar beni beklediği için içim rahattı.
Taksiye bindim ve her zaman yaptığım gibi telefonumu çıkarıp hakkımda çıkan haberlere baktım. Bir haber şöyleydi:
Lina olarak bilinen seri katil iki gün önce bir cinayet daha işledi. Cinayeti işlediği odanın duvarında kurbanın kanıyla şöyle yazıyordu:
Adalet bazen kurşunlardan ibarettir.
LinaEdindiğimiz bilgiler göre polis Lina'yı yakalamaya çok yaklaştı. Yakında herkes huzurlu bir uyku çekecek.
"Nah," dedi taksi şoförü. Haberin sesini açtığım için şoför de duymuştu. "Nah bulunur," dedi bu seferde. Adama baktım.
"Sizce de kötü biri mi?" diye sordum.
"Hayır," dedi adam. Açıkçası çok şaşırdım.
"Ciddi misiniz?" dedim donuk bir ifadeyle. Adam dikiz aynasından bana baktı. Gülümsedi ama karşılık bulamadı.
"Ciddiyim," dedi. "Sadece kötü insanları öldüren bir kadınmış, bence suçlu olamaz." Çok sevindim. İlk kez biri beni haklı buldu. Ama yine gülmedim. Kafamı çevirdim ve camdan dışarı bakmaya başladım.
Yirmi dakika sonra gelmiştik. Ödemeyi yaptım, arabadan inerken adama döndüm. "Nereden biliyorsunuz sadece kötüleri öldürdüğünü," dedim. Adam tekrar gülümsedi.
"Benim rahmetli abim polis,"dedi adam. "İçeride birkaç tanıdığım var oradan biliyorum," dedi.
"Anladım, kolay gelsin,"diyerek arabadan indim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURŞUN
Fiction généraleDuvara kanla şöyle yazdım "Adalet bazen kurşunlardan ibarettir" Lina