1. KUŞKU

1.3K 48 48
                                    






(İyi okumalar,
yorum yapmayı unutmayın :)





başlangıç tarihlerini alalım...





Dalgalandığın yerde ne korku ne keder,
Gölgende bana da, bana da yer ver...
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar.
Yurda ay-yıldızının ışığı yeter.

Arif Nihat Asya





Bazen sadece ölmek gerekirdi. Öylesine. Hiçte önemli bir nedeni olmamasına rağmen ölmek gerekirdi.

Belki biri seni öldürürdü. En cani ve insandan yozlaşmış bir duyguyla öldürürdü seni. Acı çekerdin belki ama öldükten sonra artık acı çeken sen değil o olurdu. Belki neden öldüğünü anlamazdın ama ona göre senin ölmen gerekirdi. Kimisi buna cesaret edemez korkardı ama kimisi de hiç bir şeyden korkmadan öldürürdü karşısındakini.

Belki de öyle olmak gerekiyordu. Karşında iyi ya da kötü, masum ya da suçlu demeden öldürmen gerekirdi ki öyle de yapıyordum. Silahımı ateşlerken karşımda kim olduğuna bakmazdım ben. Öldürmem gerektiğini bilir ve öldürürdüm. Peki ya vicdan azabı çeker miydim? O öldükten sonra benim canım daha çok yanar mıydı?

Hayır. Kesinlikle hayırdı bu sorulara cevabım. Öldürdüklerime hiç acımazdım ben, acımayacaktımda. Olması gereken buydu. Onların ölmesi, benim ise daha fazla öldürmem gerekiyordu.

Askerdim ben. İstihbarat Kara Komandosu Kıdemli Üsteğmen Gece... Soyadım yoktu ama askerdim. Kimlikte yazan bir kaç harf ise umrumda değildi. Kimlikteki bilgilerimin hiç birini istemiyordum ben. Ne soyadımı, ne doğum tarihimi, ne baba adımı, ne de nereli olduğumu bilmek, onlarla yaşmak istemiyordum. Tek istediğim kimliğimin köşesinde ki ay yıldız, bir de ismimdi. Onlar bana yeterdi. Yetmişti de yıllarca. Daha fazlasına ihtiyacım yoktu, olmamıştı, olmayacaktıda.

Yıllarca öldürmüştüm, öldürmeye de devam edecektim.

Aklımdan geçen düşüncelerle arabanın hızını biraz daha arttırdım. Şırnaktaydım bir kaç hafta önce, yıllarca orda çalışmış, ter ve kan dökmüş, kurşun yemiş, bir çok can yoldaşımı, omuz omuza savaştığım devrelerimi şehit düşürmüş, kendi ellerimle onları toprağa vermiştim. Onca acıya, onca yoldaşlığa rağmen tayinim çıkmış ve İran-Irak sınırında ki Hakkari Derecik Kara Kuvvetleri Komutanlığına atanmıştım. Artık orada çalışacaktım.

Yeni işim, öldüreceğim ve ölümünü göreceğim yeni insanlar. Belki bir çoğu yanımda şehit düşecekti, belki ben onların yanında şehit düşecek ve gördüğüm son yüz bir askere ait olacaktı. Bundan daha güzel ne vardı ki başka? Şehadet şerbeti içerken devren hemen yanı başındaydı. Belki biraz korkardı, biraz üzülürdü ama en çokta sevinirdi asker, can yoldaşı o güzel mertebeye erişebilidiği için. Ağlardı ama içinde bir rahatlık bir huzur olurdu. Biliyordum. Kendimden biliyordum ben, askerlerim şehit düşerken belki en çok ben üzülmüştüm ama en çokta ben sevinmiştim.

Klasikti ama şehitler ölmezdi. Onlar şehit olurdu ve bu rütbeye onlardan başka kimsede ulaşamazdı. Belki hemen unutulurlardı. İsimleri bir kaç saniye haberde geçer ardından spiker tekrardan siyaset konuşmaya başlardı. Halk bir kaç gün adını internet gündemine çıkarır ardından gündemin en başını yine 'en çok görüntülenenler' alırdı. Ama ben onların hiç birini unutmamıştım. Hepsinin ismini, rütbesini, gözlerini aklıma tek tek kazımıştım. Silecek değildim. Şimdiye kadar 28 çift göz zihnimin en derinlerine kazınmıştı. Bir gün o gözlerin yanına benim kızıl kahvesi gözlerimde yerini alacaktı eminimki.

OMUZ OMUZA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin