⚫ BÖLÜM 1. ⚪

39 9 29
                                    

Selâm. Giriş konuşması yapmakta çok da iyi sayılmam. Zaten okuyucuyken buraları okumayı da pek sevmem. Sizi çok tutmuyorum, satırlarımın arasında dansa davet ediyorum.

Aldın mı kahveni? Aldıysan başlayalım.

Bölüm şarkısı: Mor ve Ötesi, Bir Derdim Var.

⚫ & ⚪

"Nefretim ki, kimseyi incitemez. Kendimden başka."

Acılarımı saklamak benim için her zaman kolay olmuştu. Annem bana böyle öğretmişti çünkü: susarak yaşamayı. Yine acıyordu canım lâkin ben yine susuyordum. Bağırmayı bilmiyordum, sesimi nasıl çıkaracağımı bilmiyordum. Biri canımı yaktığında elinden şekeri alınmış çocuk gibi ağlıyordum sadece, kimseye belli etmiyordum. Korkuyordum.

Günlerden Pazartesi, saat 16.30 ve dışarıda dünyanın pisliğini temizlemek için yağan yağmur.

Bu evde geçirdiğim yaklaşık 9 yılın sonunda öğrendiğim bir şey varsa, o da dünyanın kirine karşı konulamayacağıydı.

Sen ne kadar uzak durmaya çalışırsan çalış üzerine bulaşan en ufak bir pislik bile seni kirletmeye yetiyordu. Belki sen çamurda yürümüyorsun, belki pis suların içinden geçmiyorsun. Ama çamurda yürüyen biri geliyor, belli etmeden üzerine çamur lekesi sürüp gidiyordu.

Kirliydi bu dünya. İnsanlar kirli, hava kirli, sevgiler bile kirliydi. Saf sevgi denilen şey sadece peri masalından ibaretti. Kimse kimseyi sevmez, sevemezdi.

Özellikle bizim gibileri sadece kullanıp atarlardı. İstediğini vermezsen dayak yersin, hoşuna gitmezsen dayak yersin, keyfi istediğinde bile dayak yersin.

Toplum içinde herhangi bir statüye sahip değilsin. İnsan değilsin, hayvan değilsin. Bitki bile değilsin. Canlıymışsın gibi muamele görmezsin. Robot olmak zorundasın. Gel derse gelmeli, git derse gitmelisin.

Bugün çalışmayacaktım. Müjgan Abla'dan istirahat etmek için izin almış, odama çekilmiştim. Boş vakitlerimde kitap okumak sevdiğim bir aktiviteydi. Eğer okuyabilseydim çok yüksek yerlere gelirdim, daha doğrusu ben küçükken herkes öyle derdi: "Okursan çok yüksek yerlere gelirsin, sakın hayallerinden vazgeçme."

Ben hayallerimden vazgeçmemiştim, koparılmıştım. Önüme kocaman kocaman engeller çıkarmışlardı.

Ağladığımı ağzıma gelen tuzlu tatla anladım. Ne zaman okulumu, derslerimi, elimden alınan hayallerimi ve geleceğimi düşünsem gözyaşlarım hapsettiğim gözlerimden firar edip, yanaklarıma süzülüyordu.

"Mehlika?"

Gözyaşlarımı silip gülümsedim. Ardından kapıya yöneldim. Kapının önüne geldiğimde duraksayıp, solumda kalan aynaya baktım.

Harabeden farksızsın; yıkık dökük, paramparça, izbe, karanlık bir kadınsın.

Harabeydim.

Aynadan gözlerimi biraz daha çekmezsem tekrar ağlayacaktım ve bir yandan kapıyı tıklatan Müjgan Abla bu ihtimali siliyordu.

SÜVEYDA.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin