12

341 64 33
                                    

Gök gürültüleri kesilmeden devam edip şimşekler tapınağın içini aydınlatırken birkaç saat önceki yüzleşmeden beri aynı tahtta oturuyordu Felix. Şok içindeki adamı çoktan yollamış her şeyi en başından düşünüyordu. Sıkıntıyla şakağını ovup ara ara parlayan ışığın etkisiyle görünüp kaybolan gölgelere baktı.

Nedense o aciz insanın güzel tanrı Afrodit tarafından nasıl ödüllendirileceğini düşünüyordu. Kendisine dokunduğu gibi dokunuşları ya da çok daha fazlasını mı bahşedecekti o aciz insana?

Parmaklarını sırayla tahtın kol yaslama kısmının ucundaki kafatasına vurup tıkırtılar çıkartırken düşüncelerinin bu noktaya takılmasına kızdı. Ne de olsa sırf, alelade ve bir tanrı için oldukça aşağılayıcı olan teklifini reddetti diye tapınağını yağmalamaya aciz bir insanı göndermemiş miydi? Ne kadar kaos içinde var olsa ve benliği bundan beslense de kızdığı asıl noktanın bu olduğunu fark etti. Aşk tanrısı bile ona sadece kaosu getiriyordu. Oysa ne kadar huzur verici bir enerjisi vardı, hırslanana kadar.

'Sevilmeyen çocuk ben değilim.'
Haklıydı Hyunjin. Ares tanrılar ve tanrıçalar arasında sevilmemişti.

İç çekerek tahtından kalktı. Geldiği gibi adımlarının tok sesi tapınakta yankılanırken yavaşça çıkışa doğru yürüdü. Her bir adım atışında birkaç kurukafa yok oluyor ve taht formunu kaybediyordu.

Fevri karakterine rağmen ilk kez bir eylemde bulunmak istemedi. Afrodit'in yaptığını karşılıksız bırakabilirdi. Tabi bunun birkaç saatlik mi birkaç haftalık mı yoksa temelli bir karar mı olduğundan emin değildi. Yine de o an herhangi bir şey yapmak gelmedi içinden.

Dışarı çıktığında yüzüne düşen damlalarla başını kaldırıp karanlık gökyüzüne baktı. Babası Zeus'un armağınıydı, havayı biraz etkileyebiliyordu duyguları. Tenini döven yağmur damlalarının altında fazla beklemek istemeyerek cebinden mavi bir inci çıkartıp yere bıraktı. Üstüne basıp gitmek istediği yeri düşündüğünde çoktan kaybolmuştu.

***

Yağmurdan adeta çamura dönmüş kuma bata çıka basarak ilerlemeye çalışırken kavruk tenine çarpan sert damlalar ve koca bedenine rağmen onu adeta yıkmak isteyen rüzgarla kollarını bedenine sardı. Tenini döven sert damlaların her biri Ares'in attığı bir okmuş gibi hissettirirken çaresizce güzel tanrısının evini aradı.

Onu konuşmak için kabul ettiği sahilde tahtının olduğunu hatırladığı noktaya kadar yürümüştü çoktan. Yağmur görüşünü kısıtlasa da elini gözünün üstüne siper ederek bulunduğu noktadan ormanlık kısma doğru baktı. Ağaçların arasında kaybolmuş güzel bir teras fark ettiğinde bir umutla hızla oraya ilerlemeye başladı.

Birkaç kere düşme tehlikesi geçirerek kumsaldan çıktığında çamurlaşmış toprağa basarken yüzünü buruşturdu. Afrodit'in karşısına bu şekilde çıkacak olmaktan kesinlikle hoşnut değildi fakat Ares'in öfkesi bu şekilde kendini gösteriyordu.

Ormanda ilerledikçe Afrodit'in doğa içine saklanmış sarayını buldu. Bahçenin sınırını belirleyen duvarların sarmaşıklarla örtülmüş olması kesinlikle kamufle olmasını sağlıyordu. Önünde bir giriş açıldığında beklemeden içeri girdi ve mermer yola çamurdan ayak izleri bırakarak ilerledi.

Onu yukardan görmüş olan beden çoktan hizmetkarı Lizet'i karşılamak için yollamıştı. Chris ona sarayın kapısını açan bedeni çoktan tanımıştı ve utangaçça ona doğru ilerledi.

Açıkçası şu an ne beklediğini bilmiyordu. Ares'in söylediği gibi bir ödüllendirme için gelmemişti. Sadece güzel tanrısına sığınmak istiyordu.

"Hoş geldin. Afrodit senin için bir oda ve banyoyu hazırlamamı istedi. Hepsi hazır. İçeri gel."

Kızın kibar sesiyle peşi sıra ve yönlendirici olarak çıkan kelimelerle bir şey söyleyemeden başını sallayarak içeri girip ilk iş olarak istemsizce içeride gözlerini gezdirdi. Sade, zarif ve tamamen huzur veren bir yerdi. Artık güvende olduğuna inanmak isteyerek derin bir nefes alıp tekrardan kıza döndü.

"Teşekkür ederim."

"Gel ilk olarak banyoyu göstereyim."

Lizet konuştuktan sonra arkasını dönüp ilerlemeye başladığında kıvırcık saçları alnına yapışmış beden Afrodit'in sarayına girince titremesinin geçtiğini bile fark etmeden peşinden ilerledi. İçten içe onu hemen görmeyi bekliyor olsa da önüne direkt sıcak bir banyo ve dinlenme imkanı konulması daha rahatlatıcı gelmişti. Şu an ne hoş görünüyordu ne de sağlıklı düşünecek durumdaydı. Üstelik güzel tanrısının onun için bunları hazırlatması bile şefkatinin bir göstergesi değil miydi?

Banyoya girmesiyle bunun için çok daha fazla minnettar olduğunu hissedip yolu gösteren kızın kapıyı kapatıp gitmesiyle kirli kıyafetlerini çıkartıp sıcak suyun içine girdi. Anında gözleri kapanırken hoş kokular karıştırılmış suyun içinde uzun bir süre geçirmesinin zararı olmayacağına karar verdi.

Üst katta ise hala dışarıyı izleyen güzel beden sabırsızca kaşlarını çatıp sadece tek bir kişiyi bekliyordu.












Bu bölümü hiç sevmedim sanırım. Dün yazmaya başladığımda biraz canım sıkkındı o yüzden Felix'in kısmı biraz karamsar ve sert imajını da yansıtmıyor açıkçası. Sonraki kısım da tamamen geçiş bölümü gibi oldu yine ama umarım beğenirsiniz. Keyifli okumalar

What Can You Do For My Love? | HyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin