20

287 56 144
                                    

Karışmış nefeslerini soluyan ikili ne kadar zamandır aralıksız birbirlerinin dudaklarını tattıklarını bilmiyordu ancak üstlerine vuran güneş kaybolmaya yüz tutmuş, gökyüzünü turuncumsu bir renge boyamıştı. Hyunjin ayrılmak istemeye istemeye dinlenme amacıyla ıslak bir sesle dudaklarını ayırıp takım yıldızlarına benzeyen çillere sahip yüze yasladığı elini çekmeden çillerin üstünü okşadı. Hava karardıkça daha da yıldız gibi gözüküyorlardı Felix'in bir tanrı olduğunu haykırırcasına.

"Kucağıma gel Afrodit."

Derin sesiyle fısıltısı Hyunjin'e iç çektirse de kabul ederek Felix'in uzattığı bacaklarının üstüne yerleşip ellerini fazla iri gözükmese de kaslı omuzlara konumlandırdı. Savaş tanrısı ise hızlıca ince beli kavrayıp iyice birbirlerine sokulmalarını sağlayarak alınlarını birbirine yasladı. Hiç olmadığı kadar iyi ve huzurlu hissederken bu şekilde yıllarını geçirse bile zamanın nasıl geçtiğini anlayamayacak kadar aklının başından alınmış olacağının farkındaydı, bizzat Afrodit tarafından. Sıkıca kavradığı ve parmaklarının altında sıcaklığını hissettiği ince beli bırakmak istemiyordu.

Artık turunculuk gökyüzünü terk etmeye yüz tutmuş ve karanlık etrafı esir almaya başlamışken cırcır böceklerinin sesi ve ateş böcekleri ortaya çıkmaya başlamıştı.

"Burda kal."

"Sen benimle gel."

Hyunjin'in fısıltısının ardından onu biraz da kendi hayatına dahil etmenin iyi olacağını düşünerek konuştu. Hep güzel tanrının bölgesindeydi, hep onu yansıtan şeyleri tanımıştı ancak kendi yaşamını ona göstermek istiyordu. Üstelik Afrodit'in kendisini kışkırtmak için kullandığı insanın da onun sarayında kaldığını biliyordu, karşılaşmak tercihleri arasında değildi.

Mavilikler kararsızca gözlerine bakarken Felix dudaklarını tekrardan dolgun dudaklara bastırıp çenesini kavradı. İkna etmek amaçlı kısa bir öpücük olurken Afrodit'in yavaşça başını sallayıp onay vermesiyle istediğini aldığı için gülümsemişti. Kendi yaşadığı yer bu kadar huzurlu olmasa da beğenebileceğini düşünüyordu.

Kucağındaki bedeni indirmeden ayağa kalkıp düşürmemek için kalçasının altından kavradı. Gözlerini birbirinden ayırmadan yürümeye başladığında Hyunjin etrafındaki görüntünün değiştiğini hissedebiliyordu. Bulundukları ortamın sıcaklığı da ürperticek kadar düşerken uzun saçlarında rüzgarı hissetti.

"Söylemeyi unuttum, burada biraz üşüyebilirsin."

İnsanlar gibi etkilenmeseler de mavi gözlünün yaşadığı bölgeye göre onun için ideal bir sıcaklık olmayabileceğinin farkındaydı savaş tanrısı. Yeşil otların üstüne basarak kapıya yaklaştığında kucağındaki bedeni yavaşça bıraktı. Dağlık bölgedeki insanların yaşamından oldukça uzak kalan, hatta terkedilmiş havası veren sarayın sütunlarını siyah yaseminler ve dikenli çalılar sarmıştı. Sarmaşık cinsinden güller de aralarına katılsa da ürkütücü fakat aynı zamanda etkileyici bir görüntü sergiliyordu.

Hyunjin bulunduğu bölgeyi incelerken büyük yapıya başını kaldırarak baktı. Farklı olsa da kesinlikle beğenmişti. Beline yerleşen elle içeri doğru yönlendirilirken uyum sağlayarak savaş tanrısının evine adım atmış oldu. Kendisi etrafında sürekli Lizet'in olmasına alışık olsa da burada başka bir varlık varmış gibi bile durmuyordu.

"Burada hep tek başına mısın?"

"Hayır bakımıyla ilgilenenler var ama Lizet gibi yakınımda tutmuyorum."

Savaş tanrısı üst kattan manzarayı göstermek için merdivenlere yöneldi. Yukarısı tamamen onun odasından oluşuyordu. Hava karardığı için mumların cılız ışığıyla yetinmeleri gerekse de Hyunjin bundan şikayetçi değildi. Mumların ışığını seviyordu ve kendi evinde kullandığı gibi deniz kabuğunun içinde yapılmış olmasa da burada da bir sürü mum vardı. Her merdivenin başında bulunan mumlar, savaş tanrısının marifetiyle adım attıkları an yanıyordu.

Felix'in odasına çıktıklarında da aynı şekilde odanın farklı yerinde bulunan mumlar aynı anda aydınlandı. Bir duvarın ortasında oldukça büyük bir yatak yer alırken siyah örtüler karışık bir şekilde duruyordu. Solda kalan duvar ise parşömenlerle dolu birkaç rafın yanında miğferler, kılıçlar ve özel kabartmaları olan işçilik eseri kalkanlar sergileniyormuş gibi düzenli bir şekilde duruyordu. Başka eşyalar olsa da genel olarak odanın ortası özellikle boş bırakılmış gibiydi.

Felix yatağın ucunda duran gümüş sandıktan örgü bir şal çıkartıp ince bedenin omuzlarına sardıktan sonra cama doğru yönlendirdi. Yıldızlar, tepede olmalarının etkisiyle daha yakın gözükecek şekilde bakanlara bir yanılsama sunuyordu.

"Nasıl buldun?"

"Çok farkı ama... nefes kesici duruyor burası."

Yapının büyük kısmını sarmalayan siyah sarmaşıklar canını sıkan durumu hatırlatsa da içinde bulunduğu durumda bunu yansıtmamayı seçerken omzundaki örtüye sarınıp yatağa doğru ilerledi. Felix ondan hızlı davranıp örtüleri düzeltmişti.

"Daha sıcak tutacak bir şeyler var mı? Sıcak kalmayı seviyorum."

Hyunjin aklındaki fikirle yatağa oturduğunda masum bakışlarını savaş tanrısına yönelttti.

"Burada vardı."

Hızlıca, güzellik tanrısının omuzlarına bıraktığı örtüyü aldığı sandığı açıp yatak için büyük ve kalın bir battaniye çıkardı yeşil gözlü beden. Örtüyü açıp yatağa yaydığında Hyunjin aklındaki planı hayata geçirerek üzerindeki kıyafeti tamamen çıkartıp sandığın üzerine bıraktı. Onu izleyen savaş tanrısının gözleri ise rahatsız etmeyecek şekilde üzerinde gezinirken şaşkınca irileşmişti. İlk karşılaştıklarında da güzel tanrıyı bu şekilde yüzerken görmüş olsa da yanında bu kadar rahat hissettiğini düşünmemişti.

"Böyle yatmaya alışkınım eğer bir sakıncası yoksa hadi gel Ares."

Kendisi gibi üzerindeki giysileri tamamen çıkartıp tüm yalınlığıyla yapılı vücudunu sergileyen savaş tanrısı çekincesi olmadan yatakta yanına uzandı. Hyunjin battaniyeyi kendi omzuna kadar çekerken sol tarafa uzandığı için hem cama hem de Felix'e dönük olacak şekilde duruyordu. Manzarasının bu kadar dolu dolu olmasından kesinlikle memnundu.

Birbirlerine dönük olacak şekilde uzanan iki beden de acele etmeden birbirine sokuldu. Felix kolunu diğer bedenin başının altından geçirirken aynı zamanda beline sarılıp tenini okşamaya başladı. Dudaklarını birleştiren aşk tanrısına engel olmadan yoğun öpücüğünü kabul etti. Islak seslerle dusakları kısa süreliğine ayrıldığında Afrodit'in sözleri bu sefer daha sertçe birleşmelerini sağlayıp belki biraz da eski hırslarını, kızgınlıklarını körükleyip birbirlerinin dudaklarında söndürme çabalarıyla geceye karışmıştı.

"Sana yaptığım hiçbir saldırıdan pişman değilim Ares, benim için ne üzücü ki olmayacağım da. Şu anı bilsem yine yapardım."

Aşk tanrısı ilk kez aşkı tanımanın eşiğinde olduğunu bilirken savaş tanrısı ise hikayelerini ona adeta savaş açmış tanrının söyledikleriyle aynı fikirde olduğunu biliyordu fakat iki beden de bunları bu gecelik kendilerine saklamayı tercih etti.















Aşk tanrısı ilk kez aşkı tanımanın eşiğinde olduğunu bilirken savaş tanrısı ise hikayelerini ona adeta savaş açmış tanrının söyledikleriyle aynı fikirde olduğunu biliyordu fakat iki beden de bunları bu gecelik kendilerine saklamayı tercih etti

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

852 kelime ile merhabalarr. Bölümü yazmaya çok sıkılgan olduğum bir günde başladım, hiç geri de dönmedim umarım keyif alırsınız. Felix'in yaşadığı evi istemsizce Elsa'nın buzdan şatosu gibi hayal ettim onun buzdan olmayan ve daha antik yunan mitolojisi ile harmanlanmış halini düşünebilirsiniz.

What Can You Do For My Love? | HyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin