13

324 70 27
                                    

Klasik mermer sütunlardan oluşan tapınağın içinden mum ışıkları cılız bir şekilde dışarı sızıyordu. Tapınağa uzaktan bakan beden tapınağa ilerlerken mermer yapının bulunduğu araziden de gözlerini alamamıştı. Etrafını oldukça bakımlı bir bahçe çevreliyordu. Yasemin çiçeğinin sarmaşığıyla süslenmiş bir giriş ise yapıyı bulunduğu çayırın daha çok bir parçası haline getirirken yasemin kokusu ise Afrodit'e yaraşır şekilde koklayanı mest edip yaz akşamlarının mayışıklığını ve sıcak havalarla uyanan duyguları anımsatıyordu.

Girişte durup yasemin kokusunu soluyarak baktığı gökyüzünden gözlerini ayırıp yavaşça içeriye doğru adımladı pelerinli beden. Başını pelerinin şapkası örttüğünden yüzü gölgeleniyor, kim olduğunu belli etmiyordu ancak attığı güçlü adımlar ve dik duruşu ile aşk tanrısına tapınmak için gelmediğini hissettiriyordu. Aslında buraya ve bu amaca tamamen uzak biriydi.

İçeri girdikten sonra hiçbir insan olmamasına sevinerek etrafı taradı. Etrafı tam kapalı olmadığından hala dışarıyı görmek mümkündü ve içeriyi ay ışığına yardımcı olacak şekilde aydınlatan yüzlerce mum koca yalnızlıkta yanmaya devam ediyordu. Yasemin çiçeğinin sarmaşığı içeride de çeşitli yerleri sarmıştı. Kabartmalı mermerler ve gözü yormayacak kadar heykel vardı. Yapının sonunda ise sunağa benzeyen mermerden bir masa vardı. Aşk tanrıçasına hayvan adak edilemeyeceği için üzerini mumlar, gül yaprakları, birkaç meyve kasesi ve şarap süslüyordu.

Yabancı sunağa yaklaşarak yasemin kokusunu ciğerlerine çekti, gözlerini kapadığında kendini ele geçiren dokunuşların sarhoş edici etkisini adeta teninde hissedebiliyordu. Bu tanıdık hisle bedenindeki uyuşukluğa sinir olarak gözlerini açtı. Aşk tanrısının sarmaşık misali sarıp ele geçiren dokunuşlarıyla sarhoş edici güzel kokusu olan bu çiçeği ona, rahatsız bir hisle çok uygun buldu.

Geliş amacına uymaya karar vererek ciddileştiğinde sunaktaki yazıyı fark etti.

Efendimiz uyurken bizi koru, uyanıkken kurtar. Senin koruman olmadıkça bizi kimse koruyamaz.*

Afrodisias kenti aynı zamanda bir sığınma bölgesi kabul edildiğinden bu yazıyı bununla bağdaştırıp aşk tanrısının ise kesinlikle korumacı olmayışı sebebiyle alaycı bir gülüş bıraktı.

"Buraya gelip sana verdiğim karşılığı bile fark etmeyeceksin belki de..."

Yeşil gözleri hala yazının üstündeyken Afrodit'in sanılanın tam tersi olduğunu düşündüğünden bu kenti umursamadığına dair düşünceleri varken derin sesiyle konuştu ancak ne olursa olsun kendisi nasıl tapınağına kötü bir amaçla girildiğini hissettiyse bu tapınağın varlığını ruhunda duyamayacağına inandığı tanrı da Ares'in gücünü hissetmiş, dakikalardır onu izliyordu.

Tapınaklar adandıkları tanrıların auralarından izler taşıdığından ve Hyunjin'in kendisinin de orda olmasından belki, Felix mavi bakışların deliciliğini üzerinde hissedememişti zira tapınağın enerjisi bütün duygularını meşgul ediyordu.

Hyunjin, savaş tanrısına yaklaşmak adına güçlü bir arzu duysa da hareket edip anı bozmaktansa pelerinli bedenin ne yapacağını gözlemlemeyi tercih ediyordu. İntikam almaya geldiğini düşünmek onun için zor olmadı ama aynı şekilde yapacağını düşünmemişti fakat burada büyük bir fark vardı. Afrodit bir başkasını yollarken Ares bizzat kendisi gelmişti. Bu tüm tanrıların duruma dahil olmasına bile sebep olabilirdi. Diğer yandan diğer tanrıların ve tanrıçaların dahil olmasından korkmuyorsa direkt Afrodit'i suçlamak yerine neden suçlu duruma düşüyordu? Hyunjin aklından bunlar geçerken hala hiçbir saldırıda bulunmayıp öylece bekleyen bedenin yanına gitme arzusunu bastıramamaya başladı. Kendini durdurmaktan vazgeçerek gizlendiği yerden çıkıp tapınağın ortasına doğru ilerledi.

What Can You Do For My Love? | HyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin