Dalgaların sesini dinlemek her zaman hoşuma gitmiştir. Huzur verirdi bana. Canım sıkıldığında, üzüldüğümde, ağladığımda kendimi denizin dibinde buluverirdim. Dalgaların kıyıya vuruş sesini dinlemek bana umut ve özgüven aşılardı. Yani şu an tam olarak ihtiyacım olan iki duyguyu.
Ani bir kararla Liyue'den ayrılıp Inazuma'ya gitmeye karar vermiştim. Aslında Teyvat'da birçok bölgeyi ziyaret etme fırsatı yakalamıştım : Monstadt, Liyue,Sumeru ve Fontaine. Hepsi birbirinden ayrı güzelliklere sahip olsa da hiçbiri bende "işte, burada yaşamalıyım." duygusu uyandıramadı. Fontaine'e dair olan anılarım ise zaten çok kopuk. Bir örgüt tarafından çok küçük yaşta Fontaine'e kaçırılmıştım ama tek bildiğim buydu. Ailemi hayal meyal hatırlıyordum ve evimize dair aklımda kalan tek şey pembe yapraklı ağaçlardı. Bir nevi de bu yüzden gidiyordum Inazuma'ya, herkesin "evim" dediği kavramı bulabilmek için.
"Lauren, biraz daha burada oturursan hasta olacaksın. Daha Inazuma'ya çok var." aniden yanımda beliren Kaptan Beidou'ya çevirdim başımı. Liyue'den İnazuma'ya gemisiyle mal götürmeye hazırlanırken ben de ondan ufak bir ricada bulunmuştum. Tabi bu rica bana yaklaşık otuz bin moraya mal oldu ve birikimimin çoğu gitmiş oldu. Şu an elimde kalan mora miktarı ile İnazuma'da sadece bir haftalık motel odası tutabilirdim. Kalacak yer işini hallettikten sonra acilen iş bulmam gerekiyordu. İçim içimi yerken, Beidou'da aynı benim yaptığım gibi kollarını geminin trabzanlarına yaslayarak manzarayı izlemeye başladı ve tabi bir yandan da konuşmaya da devam etti.
"Sakoku fermanı yürürlükten kaldırıldığından beri birçok kişi Inazuma'yı terk etti ama sen ısrarla insanların kaçmakta olduğu yere gitmek istiyorsun. Doğrusu Liyue Limanı gibi huzurlu ve canlı bir yer varken sıkı denetim içindeki Inazuma'yı tercih etmezdim. Ne diye oraya gitmek istiyorsun ki ?" Haksız sayılmazdı aslında. Liyue Limanı gerçekten de tam da tarif ettiği gibi bir yerdi ama hissettiklerimi, yaşadıklarımı anlatsam da anlamayacağı için çok da çaba göstermedim bu konuda.
"Belki yeni bir macera arıyorumdur ya da bulunduğum yerler beni tatmin etmemiştir bilmiyorum ama içimden bir ses Inazuma'nın benim için daha iyi olabileceğini söyledi ve bende onu dinledim. Başka bir durum söz konusu değil." Beidou bana pek inanmamış gibi baksa da üstelemedi. Zeki bir kadındı. Daha tanıştığımızda anlamıştım bunu. Yaklaşık dört-beş aydır Liyue'deydim ve çoğu insanla az çok bir münasebetim olmuştu. Beidou'da bunlardan bir tanesiydi. Hatta aralarında bana en yakını olduğunu da söyleyebilirim. O yüzden kendisi de bana tavsiyede veya uyarıda bulunmaktan da çekinmezdi ki şimdi de aynısını yapıyordu.
"Inazuma güzeldir ama sırtını bir heyete veya klana dayadığın zaman. Eğer orada tek başına yaşam mücadelesi vermek istersen ve o esnada başına bir şey gelirse, arkana aldığın kimse yoksa senin gözünün yaşına bakmazlar."
"Heyet ve klan mı ? Feodalite çağının asırlar önce bittiğini sanıyordum. Artık insanlar özgür iradeleriyle yaşamıyorlar mı ?" Beidou konuştukça rahatlatacağına benim daha da gerilmeme sebep olmuştu. Kendisinin mizacı böyleydi. Her şeyi takır takır, gocunmadan söylerdi ki böyle insana az rastlanırdı. Liyue de böyle sadece iki kişiyle tanışmıştım biri zaten Beidou öbürü ise Zhongli idi ama eğer yolunuz Liyue'e düşerse Beidou ile daha çok konuşmanızı tavsiye ederim çünkü Zhongli ile konuşurken kendinizi biraz aptal hissedebilirsiniz ama özellikle Liyue'nun tarihi hakkında bir şeyler öğrenmek isterseniz bu konuda Zhongli'den iyisi yoktur.
Ben bir yandan gerilsem de bunu pek belli etmemeye çalışıyordum ama sevgili arkadaşım bunu anlamış olacak ki sorumu yanıtlarken konuşmasını biraz daha olumlu yöne kaydırdı.
"Eğer bahsettiğin yer özgürlükler şehri Monstadt olsaydı sana hak verirdim ama Inazuma, sonsuzluğun şehri olarak bilinir ve tanrıları olan Raiden Shogun kendini bu sonsuzluğu sürdürmeye adamış durumda. Bunu da bölgedeki heyet ve klanlarla anlaşarak sağlıyor tabi ki ama merak etme gemi limana yanaştığında seni biriyle tanıştıracağım. Kendisi, Inazuma'daki yaşamında sana yardımcı olacaktır." Birlikte güneşin batış anına şahit olurken yavaşça onaylarcasına başımı salladım. Bir yandan da daha çok uzakta olsa da bir büyük bir kara parçasının varlığı belli olmaya başlamıştı.
İkimiz de manzaranın güzelliğine dalmışken yanımızda gemi mürettebatından birinin belirmesiyle irkildik. Elinde tepsi ve onun üzerinde de ki çay ile ışıl ışıl parlayan gözleriyle bize bakıyordu.
"Kaptan Beidou, Bayan Lauren. Üzgünüm bölmek istemezdim ama hava iyice soğurken sıcak çay iyi gider diye düşünmüştüm." Beidou içtenlikle gülümseyerek çayları aldı ve teşekkür ettikten sonra birini de bana verdi. Bu havada doğrusu gerçekten iyi olmuştu.
"Furong mürettebatın yeni üyesi o yüzden yaptığı en ufak işi büyük bir heyecan ile yapıyor ama çalışmaya bu kadar istekli olması hoşuma gidiyor." Onu sessizce onaylarken bir yandan da çayımdan bir yudum aldım. Inazuma'ya git gide yaklaşıyorduk artık.
"Inazumalıların sıklıkla kullandığı bir söz vardır. Ne yalan söyleyeyim özellikle dıştan bakıldığında haklı olduklarını söyleyebilirim." Beidou bir yandan çayını yudumlayıp bir yandan da konuşurken bende onun işaret ettiği manzaraya baktım. Pembe mor renkler uyumla adeta dans ediyorlardı. Birkaç farklı renk de onların yanında ayrı bir hava katıyordu. Bu sefer merakıma yenik düşüp sordum, Inazumalıların o meşhur sözü nedir acaba diye.
"Kullandıkları o söz ne ?"
Beidou çayının son yudumunu da içip iyice yaklaştığımız Inazuma'ya baktı ve gülümseyerek şöyle dedi :
"Inazuma sonsuza kadar parlayacak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Inazuma Masalı- Kamisato Ayato
FanfictionBir yanda Inazuma'nın yönetimindeki üç heyetten birinin başkanı olan genç bir adam diğer yanda ise bir zamanlar Fatui'nin en başarılı silahşörlerinden olan genç bir kadın. Kader onları bir araya nasıl getirecekti ? Ya da getirebilecek miydi...? #Alı...