Hayatın anlamını hala anlayamamıştım. Kaç yaşında olursam olayım hep yaşama sebebi aradım. Beni tek tutanacağım Roséanne'ydi. Hayatımın bir hissesinde onunla büyüdüm. Onun yaralarını saraken ben parçalanırdım. Ben parçalanırken o daha çok yaralanırdı. Yeterdik miki bir-birimize?
Yeterdik.
Rosé'nin kucağımda ağlayarak bana sığındığı geceler ben onun sarı saçlarının çiçeklerine ağlardım. Ne kadar güzel sarı çiçekler bunlar derdim. "Sarı laleler" der ağlardım.
Rosé gülerek boynuma sarıldığında gülerdim. O çiçeklerden öperdim. O bana toprak derken ben lale derdim. Tanrının bana verdiği en güzel hediye oydu. Yine hep benim en güzel hediyem o. Arada kaçamaklı mesajlar atardım ona. Tabii "Unnie~ özlüyorum seni." ağlayarak attığı seslere karşılık benimde gözlerim dolardı.
Hayatımın üçgeninin en önemlisi Rosé'yken, diğeri Taehyungtu.
Taehyungla ayrıldığımızda daha küçüktü. Aile isterdi. Aile olurdum. Arkadaş isterdi. Arkadaş olurdum. Ayrıldığımız günden beri ağlayarak, keşke kabul etmeseydik derdim. Yine can alacaktım. Farkı yoktu.
Taehyungu 15 yaşına kadar büyüttüm. Ben onu büyütürken o da beni büyüttü. "Noona... merak etme görüşeceğiz. Bu son değil. Seni hep arayacağım. Nerede olursan ol, yanında olacağım sadece zaman... zaman" ona güvendim. İyiki güvendim. O 20 yaşındayken beni buldu. 5 yıllın ardından görüştüğümüzde, hıçkırıklarıyla kulaklarımı sağır etmişti. Bir-birimize hep bağlı olduk. Biz 2 kişilik bir aile olduk.
Taehyungu bir yaşlı teyze evlatlık almıştı. Ona bakmış büyütmustü. Minnettardım ona da.
Daha sonra herşey karmaşaydı. Yeraltı birliklere katıldım. Taehyung yüzünden tabii. Beni kumarbaz bir pezevenke cevirmişti. Ben iyi oynardım ama Taehyung donuna kadar kayp ederdi. Beceriksiz herif.
Şuana kadar kalbime yediğim en acı darbe buydu. Efendimin bana ajan gözüyle bakması... korkutucu değildi. Haksızda değildi. Ama bir konuda yanıliyordu. Onun annesinin katili ben değildim.
Boğazımdaki eller beni daha da nefessiz bırakıyordu. Onu nakavant etmem 2 saniyemi almazdı. Ama masum kızdım ben.
"E-efendim.." Jisoo karşımda sinirle dişlerini bir birine bastırırken, bu şaheser yüze hayran olmak istiyordum. Mükemmeldi. Kusursuz yüz hatları... şaheserdi.
"Jennie... bana bunların yalan olduğunu söyle. İnanmak istemiyorum." Şimdiyse önümdeki yüzü tamamen acı çekiyor gibiydi. Gözlerim dolu-dolu ona bakarken, bir anlık kendine gelir gibi ellerini boğazımdan çekerek "Bana masum olduğunu söyle.." kendi kendine sayıklar gibi yüzüme en acı dolu ifadesiyle bakmıştı.
Duvardan kayarak dizlerimi kendime çekerek sanki gücüm çekilmiş gibi ağlamaya başlamıştım. Boğazım düğümlenip artık hıçkırıklarımı saklayamaz olmuştum. Onun annesinin adını bile yeni öğrenmiştim. Yalan olduğunu haykırmak istedim. Ama ağzımı açtığımda sadece acı dolu hıçkırıklarım döküldü.
"Ben..." Tam devam edecekken ağlamaya devam etmiştim. Jisoo sinirle geriye adımlayıp komdinin üzerindeki silahını almış ve kafama dayamıştı. Onunda gözleri dolmuştu. Onu böyle görünce daha çok ağlamak istedim. Kafamdaki silah umrumda değildi zaten coğu kes yaşamıştım bunu.
"Ağlamayı kes! Doğru düzgün söyle! Annemin katili sen misin!?" Kendimi dizginlemeye çalışarak sadece "Hayır..." silahı kafdam çekmişti. "Jennie... Rubyjane neden? Neden kandırdın beni? Neden doğruyu söylemediniz? Kardeşin yillardır ailemizin bir parçasına çevrildi. İhanet mi bu? yoksa sadece sır saklamak mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mommy | Jensoo
FanfictionJisoo zenginliği ve asaleti ile herkesi korkuturdu, ama hiç kimse onun yanlız olduğunu bilmezdi. ° | g×g| b×b| •Yazar ; Jennie_Reis. •Düzenleyen: iyi_ki_olsem •Shipler: Jensoo, Chaelisa, Taekook, Yoonmin, Namjin.