Şarkılar,
Emre Aydın, Dayan Yalnızlığım
Sena Şener, Kapkaranlık Her GünümKeyifli okumalar!
Bir şarkının notaları misali inişli çıkışlı ilerleyen hayatım, ruhumu benden alıyordu. Beni huzurdan alıkoyuyordu.
Babam bir keresinde; "hayat bir şelale gibidir kızım. Şelaler uzaktan bakınca çok güzeldir ancak yaklaştığın an seni öldürür. Güzelliği karşısında mest olursun, ama içine düştüğün an ölürsün," demişti.
O zamanlar hiç bir şey anlamamış, babama anlamsız bakışlar atmıştım. Babam için hayat annem öldükten sonra bitmiş gibiydi. Annem ölünce babam o şelaleden aşağı düşmüştü.
Babam o şelaleden düşerken aslında beni de kendi elleriyle itmişti aşağıya. Şiddetli bir akıntının içinde savrulmuş, yolumu kaybetmiştim.
Hayat bir rastlantıydı. Dünya büyük olduğu kadar küçüktü. Her şey bir pamuk ipliğine bağlı gibiydi.
Bir pamuk ipliği, koca bir düğüm haline gelebilirdi. O düğüm, boğazımıza bir urgan gibi dolanıp bize nefes dahi aldırmayabilirdi.
Rüzgar, ufak bir işi olduğunu söylerek evden ayrılmıştı. Önce bir duş almış, sonrasında ise bavulumda ki eşyaları yerleştirmiştim. Yarın başıma bela almadan iş bulmam şart olmuştu.
Kulaklarımı takıp müzik dinlemeye karar vermiştim. Kendimi notaların eşsiz ahengine kaptırmıştım.
Şarkılar, zihinimin içindeki serzenişin dışa vurumuydu.
Zihnimin üzerimde kurduğu hakimiyeti, yüksek ses müzikle bastırmaya çalışıyordum. Düşüncelerim bir türlü susmak bilmiyor ve beni akıl almaz bir panoraya haline büründürüyordu.
Zihnimin keşmekeşinde savrulup giderken, beni içine çeken duygulardan özenle kaçmaya devam ediyordum.
Yakalanırsam, benim sonum olabilecek duygular benimle beraber sevdiğim şeylerin de sonu olabilirdi.
Bir şeyi, bir insanı sevdiğim zaman uğruna kendim dahi her şeyi feda edebilecek kadar büyük bir duygu yükü altına giriyordum.
Belki sağlıksızdı, belki dengesizlikti fakat ben, sevgimi nefretimi en uçlarda yaşayan bir insan olmuştum.
Bu dengesizlik ise hislerimi gömmeye itmişti beni. Hayatım boyunca bu kadar bedel ödemişken, bir sevgi veya bir nefret uğruna bir şeyleri feda etmek istemiyordum.
Boğazımda hissettiğim kurulukla mutfağa gitmek için odamdan çıktım. Işıklar kapalıydı, demek ki Rüzgar henüz gelmemişti.
Tam mutfağa girecekken bir şeye çarpıştığımı hissettim ve gür bir çığlık attım.
Kulağımda ki kulaklık yere düşünce müziğin sesi anında kesildi. Işıklar aniden açılınca karşımda bal hareleri bir çift göz görmeyi beklemiyordum.
"Neden sürekli bağırıyorsun Lizge?" Sitem dolu sesine gülmek istesem de gülmemeyi tercih etmiştim.
"Öyle dan diye girilir mi? Bir ses falan çıkarır insan!"
Sessiz gelmezse tabii çığlığı basardım. Hırlı mıdır hırsız mıdır nereden bilebilirdim ki sonuçta.
"Kulaklığın sesini biraz kıssaydın sana seslendiğimi duyabilirdin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSKELET ÇİÇEĞİ
General Fiction"Adalet, bir urgan ile sandalye arasında ki mesafeden ibarettir. O mesafe ise kendi adaletine teslim olmuş suçlulardır." demişti iskelet çiçekleri. Bir iyiliğin kalbini intikam ile mühürleyen binlerce kötülük, kendi adaletini, psikolojik savaşlarla...