8, buluşma

88 13 3
                                    

(2 gün sonra)

changbin, felix ve jisung hyung dün gece yola çıkmışlardı ve yol boyu bize otobüsten fotoğraflar göndermişlerdi. gülerek fotoğraflara bakarken bir yandan da okula doğru ilerliyordum, ta ki önümdeki bedene çarpana kadar.

"siktir!" burnuma çarpan telefonum fazlaca canımı acıttığı için ağzımdan istemsizce bir küfür kaçmıştı. bu sıra karşımdakinin bağırışması ilişti kulağıma.

"önüne baksana amına koyayım!"

sinirle telefonumun ekranını kapatıp cebime atarken karşımdakine bakmıştım.
"yürü be! geldiğimi görüyorsun madem ne diye çekilmiyorsun!?"

beklediği karşılık bu olmasa gerek, yüzüne şaşkınlıkla karışık bir sinir ifadesi yerleşmişti. her ne kadar komik görünse de ciddiliğimi bozmamıştım.

"telefona bakarak yürüme sende! araba çarpsaydı ne bok yiyecektin?"

"arabayı fark etmeyecek kadar aptal olduğunu sanmıyorum."

yanımızda duyduğumuz sesle birlikte bakışlarımızı o tarafa çevirmiş ve gelene bakmıştık. bize doğru ilerleyen hyunjin'i görünce yüzüme istemsizce bir gülümseme yerleşmişti.

2 gün boyunca onunla hiç karşılaşmamıştık bu yüzden hiç konuşma fırsatı bulamamıştım. şimdi onu gördüğümde nihayet elime bir şans geçmişti.

tabii şu sinir bozucu çocuk olmasaydı.

yanımıza ulaştığında, hemen önümde durmuş ve öldürücü bakışlarını karşısındakine yollamıştı.
"ama anlaşılan sen fark etmeyecek kadar aptalsın. daha sana yaklaşan bir çocuğu bile göremiyosun."

çocuk sessiz kalmıştı. bana yükseldiği gibi hyunjin'e de yükselmesini beklemiştim ama tahmin ettiğimin tam tersi olmuştu.

"özür dile."
hyunjin'in sert sesi beni bile korkuturken, çocuk neredeyse hiç fark edilmeyecek kadar küçük bir adım geri gitmiş ve tam olarak dediğini yapmıştı.

"özür dilerim."

ben ne olup bittiğini anlamaya çalışırken, hyunjin sırıtmış ve bir cevap vermemi bekliyormuş gibi bakışlarını bana çevirmişti.

"sorun değil, bende öz-"
derken hyunjin'in lafımı kesmesiyle susmuştum.

"tamam, sorun çözüldü. git hadi."

çocuk hafifçe başını sallayıp bizden uzaklaşırken, bakışlarımı tam anlamıyla hyunjin'e çevirmiştim.
"teşekkür ederim."

yüzündeki sırıtmanın masum bir gülümsemeye dönüşünü izledim.

tatlıydı.

"rica ederim. bir daha böyle bir durum olduğunda hemen bana gel."

gülümsemesine karşılık gülümseyip onaylar bir ifadeyle başımı salladım. ardından, daha fazla uzatmak istemediğim için konuya girecektim ki, duyduğum başka bir sesle bakışlarımı o tarafa çevirdim.

"hey, jeongin!"
bu ses minho'ya aitti, tahmin etmesi hiç zor olmamıştı. yanımıza ulaştığında elini omzuma koymuş ve gülümsemişti.

"günaydın."

bakışlarımı ona çevirmiş ve gülümsemesine karşılık vermiştim.
"sana da günaydın."

hyunjin yanımızda sessiz kalırken, çok net olmasa da değişen yüz ifadesini görebiliyordum ve açıkçası bu beni biraz korkutmuştu.

"bir şey soracaktım sana," dedi ve hemen ardından devam etti.
"bu akşam babamların iş yemeği varmış dışarıda, annem de komşuya gidecek ve evde yalnız kalacağım. o yüzden çok sıkılırım yüksek ihtimal.. boşsan bize gelsene?"

aldığım ani teklifle biraz şaşırmıştım açıkçası. ne diyeceğimi bilemediğim için bir süre sessiz kaldığımda, bakışlarım minho'yu öldürecekmiş gibi bakan hyunjin'e kaymıştı.

neden minho'nun yanında hep böyle oluyordu?

"ee, cevap yok mu?"
minho'nun yönelttiği ikinci sorusu üzerine hiç düşünmeden cevaplamıştım.

"anneme sorarım, izin verirse gelirim."

minho birkaç ufak sevinç sesi çıkarırken, ellerinden birini belime yerleştirip beni kendine çekmiş ve sıkıca sarılmıştı.
bense kollarım sıkıştığı için hiç hareket etmemiştim.

"o halde akşam görüşürüz jeongin!"
dedi ve sarılmayı bırakarak yanımızdan ayrıldı. böylece bende bakışlarımı tekrar hyunjin'e çevirdim.

tek yumruğunu sıkıyordu.

"hyunjin? sen iyi misin?"
bakışlarım sırayla alnında ve kolunda belirginleşmiş damarlara, hemen ardından da sinirle sıktığı eline kaymıştı.
sorum üzerine elini sıkmayı bırakıp derince bir nefes verdi.

"iyiyim."

normalde onunla yapacağım konuşmanın konusunun üstünden zaman geçtiği için boş vermiş sayılabilirdim ama bu olay bunu yine tetiklemişti.

sanırım artık konuşmalıydık.

"hyunjin.. bir şey konuşabilir miyiz?"

sorum üzerine bakışlarını etrafta gezdirmiş, kısa bir düşünme sürecinin ardından konuşmuştu.
"ders başlamak üzere. öğle arası soyunma odalarının olduğu kata gel, yemeğini yedikten sonra tabii. maça hazırlanıyor olacağım o zaman konuşuruz."

geçiştirircesine kurduğu nefessiz cümlelerin ardından hiçbir şey demeden yanımdan ayrılmış ve bense öylece arkasından bakakalmıştım.

neden kaçıyordu?

"ne o? insanlardan hayır gelmeyince cansız nesnelere mi ilgi duymaya başladın?"
hemen arkamda duyduğum ses yüzünden hafifçe olduğum yerde sıçrayıp ardından bakışlarımı okul kapısından çekip arkamdaki seungmin'e çevirmiştim.

"niye sessiz sessiz geliyorsun amına koyayım ödüm koptu."

"amacım da korkmandı zaten. neyi bekliyorsun?"

bakışlarımı etrafta gezdirdim kısa süre. aslında bahane düşünmüştüm ama bulamadım.

"hiç.. hyunjin'le konuşuyorduk, gitti bir anda. bende bakakaldım öyle."

"görende aşık sanacak."

sinirle omzuna bir yumruk geçirdim ve ardından kolundan çekip okula doğru ilerledim.
"çok boş konuşuyorsun seung."

---
çok haklısın seung 😩

daydream | hyunin ♡Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin