Sormam gerek minnoşlar okurken italik yazı tarzı sizi rahatsız ediyor mu? Yani harflerin hafif sağa yatkın durması göz yoruyor mu?
Günlerdir hatta haftalardır bu camın önündeydim. Onun uyanmasını bekliyordum. Hani geçen gece size hayatım tepetaklak oldu demiştim ya... tüm o olanlar külliyen yalanmış. Asıl gerçek olanlar şimdi yaşadıklarım. Asıl şimdi hayatım büsbütün tepetaklak olmuş durumda. Eskiden onunla aramda sadece Mert ve benim aramıza çizdiğim o aptal sınırlar vardı ama şimdi aramızda asla öte tarafa geçemediğim kalın bir cam ve onu benden almak için an kollayan ölüm vardı.
"Hande, hadi kızım ama bu kadar ayakta durmaman gerek. Dinlenmen lazım."
Annem, yeniden yatağımda olmadığımı anladığında beni bulabileceği tek bir yere gelmişti. Zehra'yı içeride tuttukları yoğun bakımı odasının önüne. Her zamanki gibi gece herkes uyuduktan sonra onu görmeye gelmiştim. Bunu sürekli yapıyordum. Endişeliydim, yatağımda rahat ve huzurlu bir şekilde uyuyamıyordum. Ya ona bir şey olmuş olsaydı? Ya yeni bir nöbet geçirdiğinde kimse bunu fark etmeseydi diye birbirine benzer düşünceler sürekli kafamın içinde dolanıyor, bana işkence ediyorlardı. Uyuyamazdım, uyuyamıyordum da zaten. İstesem de bunu yapamıyordum...
Koltuk değneklerime tutunarak solumda duran anneme döndüm. Koluma girmek için bana uzandı ama o an içimde yeniden varlığını hissettiren tuhaf bir his yüzümü pencereye dönüp bakmamı sağladı. Sanki pencerenin öteki tarafında uyuyan kıza görünmez bir iple bağlıydım. Bana ulaşmak istediğinde o ipin ucunu geriyor ve ona ulaşabilmemi sağlıyordu.
—Bir şeyler oluyor anne, dememe gerek kalmadan Zehra yatakta çırpınmaya başladı. —Ona bir şey oluyor anne, diye bağırdım. Sesimi koridorun başından duyan iki hemşireden birisi doktoru aramak için koştu, diğeri ise anında yanımıza geldi. Onun peşinden odaya girmek istediğimi fark ettiğinde beni durdurarak, —Odana dön Hande, diye uyardı. Annem kolumdan geri çekiştirse de onunla gitmedim ama işlerini yapmalarına engel olmamak için odaya da girmedim. Tekrar az önce durduğum yere pencerenin önüne geçtim ve ayakta durmakta her ne kadar zorlansam da koltuk altlarıma dayanan koltuk değneklerime tutunmayı bırakıp ellerimin her ikisini de şeffaf cama yasladım. Doktor yanında iki hemşireyle hızlıca odaya girmiş Zehra'nın bağlı olduğu kabloları vücudunun ön bölümünden çıkarmaya başlamıştı. Yatağın yanındaki küçük ekranda kalp atışlarının stabilliğinin bozulduğu düz çizgiler geçiyordu. —Kalbi durdu, dedim; boğuk bir fısıltıyla. Annem ellerini omuzlarıma yerleştirip sıktı. Zehra'nın anne babası da haberi alıp kantinden geri dönmüşlerdi. Camın önünde babası annesini, annem de beni teselli etmeye çalışıyordu. Gözlerimi kapatıp alnımı tıpkı o gün sahilde onun alnına yasladığım gibi soğuk cama yasladım. Nefesim camın üzerinde buhar olup şeffaf yüzeyi flulaştırırken göz kapaklarımı ağır ağır kapatarak içimden, —Lütfen benimle kal, dedim. Beni duyacağını biliyordum. Tuhaf bir şekilde beni duyduğunu biliyordum...
Göz kapaklarımı tekrar açtığımda doktorun elektroşok aletini Zehra'nın göğüslerinin üzerinden çektiği fark ettim. Hemen peşimden bakışlarım yatağın yanındaki küçük ekranın üzerine kaydı. Düz çizgiler zamanla yeniden eğimli bir hal alıp aşağı yukarı çıkıntılar oluşturarak stabil bir şekilde ilerlemeye başladığında dakikalardır güçlükle aldığım nefes yerine ciğerlerime dolu bir hava çektim. Ama bitmemişti... Henüz değil. Zehra, tekrar yatakta çırpınmaya başladığında bir an nefessiz kalmış gibi kafasını doğrultarak ağzını açtı ve bunu yaparken gözleri kısa bir anlığına açılarak doğrudan gözlerimle buluştu. Gözlerini tekrar kapattığında sırtı yatağı bulduğu an sakinlemişti. Doktor daha sonrasında bize bunun kalbini çalıştırmak için ona yaptığı adrenalin iğnesinden kaynaklandığını açıklayacaktı ama ben hiçbir zaman orada o camın önünde yaşadıklarımı unutamayacaktım...
———
Tam bir aydır gözlerini görmüyordum. Bana bakmıyordu... İtiraf etmeliyim ki, hep ondan uzak kalmayı başaracağımı düşünmüştüm. Mert'le olan ilişkisinden sonra (eskiden üniversite için beraber seçtiğimiz şehre gideceklen) ben kendi başıma farklı bir şehre gitmeyi seçmiştim. Şimdi ise yapmaya kalkışmış olsaydım bile bunu yapamayacağımı artık görebiliyorum. Ben onu görmeden hayatta kalamam.
Okşadığım elinin üstünde bir kıpırdanma hissettim. Parmağını oynatarak avucumun içindeki elini kıpırdattı. Bakışlarım anında elinden yüzüne kayarken gözlerinin ağır ağır açıldığını ve ışıktan dolayı tekrardan yavaşça kapandığını fark ettim. Yoğun bir şekilde yutkundu. Bu tuhaf değildi, günlerdir susuzdu. Normal odaya geçtikten sonra sık sık onun yanına geldiğim ziyaretlerimde ıslak pamukla dudaklarını ıslatıyordum. Şimdi uyandığına göre küçük bir yudum da olsa kontrolden önce su içmesini sağlayabilirdim.
—Neredeyim ben?Yanındaki komodinden bir bardak su aldığımda gözlerini tekrardan açarak bana baktı. İyi göründüğü için anın büyüsüne kapılıp doktorunu çağırmayı unutmuştum. Ona su içirmek için kafasını hafifçe doğrulttuğumda sağ elimin bileğini her iki eliyle kavrayıp bardaktan küçük bir yudum aldı. —Hastanedesin, yeni uyandın henüz kontrol edilmedin. Sağlıklı olmayabilir, fazla içme lütfen.
Kafasını tekrar geriye yastığa bıraktığında bakışlarını yüzümden çekerek odada dolaştırdı. Bir tuhaflık vardı, onun gözlerinde gördüğüm bu arayıştan hoşlanmamıştım. —Neden hastanedeyim? Sorusuna cevap vermeden şiddetli baş ağrısına yakalanmışçasına göz kapaklarını sımsıkı kapatarak kapalı dudaklarının arasından inledi. —Sadece kaza anını hatırlıyorum, dedi göz kapaklarını tekrardan açıp doğrudan yüzüme bakarken. —Ve bir de o esnada gördüğüm senin yüzünü...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yuân Fên | gxg
Short StoryOna söylediğim o sözler, ayık kafayla yaptığım itiraf hâlâ hafızamdaki canlılığını koruyordu. -Senin için her şeyi yapacak olan birine bi' şans vermedin. Onu görmedin bile. Gittin o Mert malını sevdin. Sonra seni aldattı. Sonra sen bi' şans daha ve...