Tam bir aydır neredeyse her günümüzü her anımızı Zehra'yla birlikte geçiriyorduk. Çoğu zaman ağaç evde onunla birlikte uyuyor, sabaha yine gözlerimi onunla birlikte açıyordum. Bana karşı hayallerimde bile olmayacak kadar yakındı fakat aramızda yaşanan tüm bu yeni, güzel gelişmelere her ne kadar sevinsem de bir taraftan da beni ve eski bizi hâlâ hatırlamadığı için içten içe üzülüyordum. Sanki her şeyi hatırladığı an tüm bu mutlu yaşantım tuzla buz olacakmış gibi hissediyordum. Her ne kadar kötü düşünceleri kafamdan kovmaya çalışsam da içimde bir yerlerde Mertle Zehra'yı öpüşürken gören Hande hâlâ o kayalıkların arkasına saklanıp ağlıyor, üzülüyordu. Korku içime öyle bir yerleşmişti ki, Zehra hatırladıktan sonra bile yine beni seveceğini defalarca söylemiş olsa bile tüm bu kuruntulardan kurtulamıyordum."Hayatım boyunca seni seveceğim," diye fısıldadı bir an için beni tüm o düşüncelerimden koparacak olan, boğazıma üfürülen sıcak nefesiyle.
Üzerine yattığımız tek kişilik yatakta yüzümü ona dönerek beni izleyen yeşillerine baktım. Yüzümde aptal bir gülümseme olduğundan emindim çünkü onun bir benzeri Zehra'nın da yüzünde vardı.
"Bir ayağı protez olan birini hayatın boyunca isteyebileceğinden emin misin?"
Aslında bu sorunun cevabını biliyordum ancak yine de bir şekilde Zehra'nın ona benzer sorular sorduğum her defasında bana karşı tıpkı yüzüme öldürecekmiş gibi bakış attığı şu bakışın ardından yükselmesini çok seviyordum. Eskiden onun gözlerinin içine içine bakıp her ne kadar kelimelerle değil de sessiz bakışlarımla benim için savaş desem, bunu yapmasını istesem de o buna kayıtsız kalmayı tercih ediyordu. Şimdi ise kendimi ona yakıştırmadığım, onunla her zaman olamayacağımıza dair kurduğum her cümle, yaptığım her imada Zehra'nın öfkesiyle karşılaşıyordum.
Yine aynı şekilde dirseklerinin üzerinde doğrulmuş bana bakıyordu.
"Kas kafan basmıyor değil mi?" dedi, beni her defasında güldürmeyi başaran öfkeli ses tonuyla. Kafamı hayır anlamında sağa sola salladım. Sağ elinin işaret parmağını üzerinde delik açmak istercesine göğsümün üzerindeki kalbime denk gelecek bir noktaya defalarca bastırdı. "Şu dünyada hatta tüm evrende senin dışında olmak isteyeceğim başka biri yok. Ben sizi istiyorum Sayın Hande Baladın. Bunun nesini anlamıyorsunuz acaba?"
Parmağını son bir kez daha aynı noktaya bastırdığında hafif acıyla alt dudağımı ısırdım ama buna rağmen yine de onu galyana getirecek bir şekilde gülümsedim. Gamzelerimin ona ne yaptığını biliyordum. Bakışlarını sürekli arasında dolaştırdığı çekik gözlerimdeki onu ne kadar çok istediğimi yansıtan bakışlarımın da öyle...
"Anlatsana biraz," dedim tamamen dalgaya vurarak ama bir anda kalçalarından beline kadar çıkardığım ellerimin baskısını artırarak omuzlarımdan tutunmaya başlayan Zehra'nın tamamen üzerime yığılmasını sağladım.
Dudakları dudaklarımın üzerinde dururken onun da tabiriyle tehlikeli olan yarım ağız gülüşümle sırıttım. "Ya da vazgeçtim, sen en iyisi göster bana."
Kıkırdarken alnı dudağıma gelecek bir şekilde kafasını eğdi. Yavaşça kafasını sağa sola sallarken konuyu başından beri buraya getirmek istediğimi yeni fark ettiği ve hâlâ bir yerlerde bana kandığı için kendini azarladığını biliyordum. Yine de istediğimi bana vereceğinden emindim. Bunu kafasını yeniden kaldırıp tıpkı benim gözlerimdeki ateşin bir benzeri parlayan yeşilleriyle bana baktığında anladım.
Yeniden dudağını dudağımın üzerine getirdiğinde az önce düşüncelerimdeki o kırgın Hande bile artık onu affetmeye hazırdı.
Çünkü şu anki dokunuşu diğer tüm dokunuşlarından farklıydı. Hem onun bana hem de benim ona olan ihtiyacım, şehvetim, özlemim bundan öncekilerde yeterince doyuma ulaştığı için ilk seferimizde olan o hırçınlık şimdi yerini gerçek anlamda sevmenin tadını çıkaran dokunuşlara bırakmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yuân Fên | gxg
Short StoryOna söylediğim o sözler, ayık kafayla yaptığım itiraf hâlâ hafızamdaki canlılığını koruyordu. -Senin için her şeyi yapacak olan birine bi' şans vermedin. Onu görmedin bile. Gittin o Mert malını sevdin. Sonra seni aldattı. Sonra sen bi' şans daha ve...