XXI-Yüzleşme

11 2 0
                                    

“Ama bu, Miray?” dediğimde, ela gözleri daha önce hiç bu kadar koyu bakmamıştı. Arabayı hızla yolun kenarına çekti. “Ver şunu” dedi kaşları çatık bir şekilde ve elimdeki resmi çekip aldı. Ben olanlara anlam vermeye çalışıyor, hayatımdaki karmaşadan koşarak kaçmak için can atıyordum. Neler oluyordu?

“Her şeye burnunu sokmak zorunda mısın Nil?” Dediğinde bir eliyle burun kemerini sıkmış ve sakin kalmaya çalışıyordu. Sinirlenmesi gereken kişi, şuan o değildi. “Gölge bu resim ne açıkla? Onu takip mi ettin? Ama niye?” kafamın içinde dönüp duran sorular aramızdaki boşluğa düştüğünde, bende bir yanıt bekliyordum. “Bak düşündüğün her neyse o değil tamam mı? Öyle bir şey değil” dedi. İdrak etmekte güçlük çekiyordum. Bu adam, bu yabancı, bizden ne istiyordu? “Neden onu takip ettin ve fotoğrafını çektin? Ya şuan anlatırsın ya da arabadan çekip giderim!” dedim sesimi yükseltirken. Miray benim hassas noktamdı. Tek dostum, tek dayanağımdı. Ona bir şey olabileceği düşüncesi bile beni bazen geceleri uyutmazdı.

“Bak bu yeni bir resim değil nasıl anlatırım bilemiyorum. Mirayı önceden beri tanıyorum” dediğinde kaşlarım çatık bir şekilde sözünü kestim. “Ne demek tanıyorum? Benim bir hırsız tarafından saldırıya uğradığım gece, Miray da bende seni ilk defa gördük. Haksız mıyım?” dedim. İşler giderek saçma bir hâl alıyordu. “Resim eski. Yani ben Mirayı gördüm ve tesadüfen fotoğrafını çektim ama yemin ederim takip etmedim. Daha sonra yollarımız yeniden kesişti. İstanbul küçükmüş" dedi. Gözlerinden küçük bir parlama geçti "Ama beni görmedi bile. Daha sonra da Nişanlı olduğunu öğrendim.” Cümlesi bittiğinde kısa bir soluk verdi ve tek eliyle zaten karışık olan saçlarını dağıttı. Gözlerini yoldan çekip bana baktığında bir cevap bekliyordu.

“Ah, sen yani..” dedim ve beraberinde gelen minik bir yutkunma boğazlarımı acıttı. “Sen Miray’dan mı hoşlandın?” deyip gözlerimi ona diktiğimde, kafasını yola çevirdi. Gözlerini kapatıp başını direksiyona yasladığında, öğrendiğim bu gerçek, garip bir şekilde canımı sıkmıştı. “Bilmiyorum, eskiden emindim hoşlandığımdan” dedi sakin bir tonla. Bakışlarımı yine parmaklarıma indirip olan bitenden soyutlanmak istedim. İçimdeki minik Nil sanane bu durumdan, onu tanımıyoruz diye beni azarlıyordu. Her zamanki gibi haklıydı. Çünkü minik Nil, yabancılara güvenmemesi gerektiğini, katı bir babadan öğrenmişti. “Miray’ın nişanlısı var biliyorsun, o yüzden mi konuşmadın onunla?” dedim. Aramızdaki sessizliği birinin bozması gerekiyordu. “Evet, aslında hayır. Bilmiyorum zaten İstanbul’dan çekip gidecektim. Öyle yapmam gerekiyordu” derin bir nefes almıştı. Onun da kendi içinde girdiği savaşlar ve unutamadığı yenilgiler vardı. Bunu çok rahat görüyor olmak, bir yabancıyı hiç tanımadan anlamak, benim yapabildiğim bir şey değildi ama artık bir şeyler değişiyordu.

“Bunlar aramızda kalırsa sevinirim” dedi ve arabayı çalıştırıp yola çıktı. Başımı onaylar bir şekilde salladığımda, yolu izlemeye başlamıştım. “Ah, şimdi anlıyorum Haylaz’ın neden yanlış kız kaçırdınız dediğini” bir elimle başımı ovalamaya başladım. Başımın ağrısı yeni başlamıştı. “Miray yerine kurban olmak problem değil benim için ancak o pis herifler Miray’a yaklaşırsa hiç düşünmem hayatım pahasına polise giderim” ses tonum ruhsuz bir hâl almıştı. Artık düşünmek istemiyordum. Sakin, sıradan bir hayat şu bir kaç gündür hayal gibi geliyordu.

“Bir daha Haylazı görmeyeceksiniz, para meselesini halettim.” Keskin sesini duymak içimdeki kızgın Nil’in dışarı çıkmak istemesine neden oluyordu. Benliğim duygusal bir baskı altındaydı. Daha bir saati geçmemişti ailemle vedalaşmıştım. Şimdide bu olanlar zaten bozuk olan dengemi iyice altüst ediyordu. Gözlerimi kapatıp kafamı cama yasladığımda, birazcık uyumak istiyordum. Uyandığımda olan biten her şeyi sindirecektim, emindim. Sadece küçük bir uyku. Her zaman kaçtığım o rüya alemi ve minik kabuslar beni bekliyordu.

“Nil, gelmek üzereyiz uyan.” Duyduğum sesle kâbus mu yoksa hâyal mi emin olamadığım bir görüntüden uzaklaşmaya başladım. Gözlerimi hafifçe aralayıp yerimde doğrulduğumda üstümdeki kaban hafifçe açıldı. Bunu gölge üzerime örtmüş olmalıydı. Demek ki, bana acımaya devam ediyordu. Bende kendime acıyordum çoğu zaman, o yüzden haksız değildi. Araba apartmanın önünde durduğunda gölgeye döndüm “Her şey için teşekkür ederim. Yardım etmek zorunda değildin ama yinede yardım ettin” dedim. Kelimeleri mantıklı bir şekilde yan yana dizemiyor ve bulanık aklımı toparlamaya çalışıyordum.

“Benim yüzümden başına bir sürü şey geldi. O yüzden yardım olarak düşünme. Yapmak istedim ve yaptım” dedi anahtarları bana uzatırken bende ona kabanı uzatmıştım. Tam bu an gülümsemem gerekiyordu sanırım ancak her zamanki yorgun ruhum beni mimiksiz kalmaya zorluyordu. Zoraki bir gülümseme yüzüme yerleştiğinde, Gölge de bunu rahatlıkla anladı. Arabadan indiğimizde kapıyı tam kitlemiştimki biri kolumdan çekip bana sıkıca sarıldı. “Miray? Hey sakin ol ölmedim, kemiklerimi kırmaya çalışıyorsan bana önceden haber verebilirdin” dedim hafif alaya alır bir tavırla. Miray beni kendinden uzaklaştırdı. “Deli, çok korktum. Sabah geldim ve sen yoktun. Telefonun da sessizdeydi. Beni delirtmeye mi çalışıyorsun?” Gözleri dolu dolu bakıyor ama yinede beni suçlayamıyordu. “Sen bizimkileri aramışsındır çoktan” dedim hafif sitemkar bir sesle. Bir elimle az önce karışan saçımı düzeltiyordum. “Öğrendim, gideceklermiş “ dedi, hafif titreyen sesiyle. Miray benim için, ailemden daha fazla endişeleniyordu. Bu hep böyle olmuştu. Benden bir yaş büyüktü. Bu mevzu aramızda hiç problem olmamıştı ancak bazen hiç var olmamış ablam gibi hissettiriyordu. Miray arkama şaşkınca bakıp, “Hakan Bey?” dedi sorgulayan bir tavırla. Bir an kime seslendiğini anlamasamda, Gölgeyi Hakan olarak tanıdığımız aklıma geldi. Ne çabuk alışmıştım Gölge demeye. Bu sıralar, her şeye çok hızlı alışıyordum.

“Merhaba, Miray di mi?” dedi. Hiç hatırlamıyor gibi yapması içimdeki minik Nil’in kaşlarını çatmasına neden oldu. Yalan söylüyordu. “Siz birlikte mi gittiniz anlayamadım? “ dedi Miray bir bana bir Gölgeye bakıyordu. Gölge bakışlarını bana çevirdiğinde ne demesi gerektiğini kendince sorguluyordu. “Ben eve çıkıyorum” dedim, Miray’ın son sorusunu görmezden gelerek. İkiside bana baktığında, umursamadan apartmana doğru yürüdüm. Gölgenin en yakın arkadaşıma yönelttiği hayran bakışlarına, bir saniye daha katlanamayacaktım.

ZAİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin