XII-Katil Ruhlar

2.4K 51 5
                                    

Sonsuz zaman çarkında sıkışıp kaldığım bu yer, yaşamla ölüm arasında kaldığım o araftı benim için. Yaşamak istiyor muydum? Daha doğrusu yaşamayı hak ediyor muydum? Geçmişimin üstünü çokta kaliteli olmayan bir silgiyle silmeye çalışmıştım ancak ne kadar silersem sileyim o izler o sayfada gölgeler halinde kalmaya ve orada olduğunu hatırlatmaya devam ediyordu. "Şimdi sırası değil" diye fısıldadım kendi kendime.

Saat kaç olmuştu acaba, burada unutulan bir ruh olduğunu herhangi biri hatırlıyor muydu? Mirayı düşündüm. Evde yalnız kalmaktan nefret ettiğini hatırladım. Muhtemelen ben evden çıktıktan sonra nişanlısının yanına gitmişti. Ailemi düşündüm. Onlarla aramdaki bağı koparalı aylar belkide yıllar olmuştu. Ölümümün üzeceği bedenler bir elin parmaklarını geçmiyordu. Hayatımda hep az insan olmuştu, onlara da kendimi çok anlatmamıştım. Burada dakikaları saymak kendimde kaçtığım şeylerle yüzleşmeme neden oluyordu. Ölüm gerçeği yavaş yavaş beynime girdiğinde yaşamak istediklerim ve yaşayamadıklarım arasında gelgitlere kapılmıştım. Savrulan bir gemi ilk defa batma tehlikesiyle karşı karşıyaydı. Ve dalgalar zaman geçtikçe o gemiyi ürkütmüyordu.

Korku yerini hissizliğe bıraktığında asıl Nil'in yıllar önce sakladığım sandıktan çıktığını anladım.


"Nil! Sen ne yaptın?" minik ellerimle eteklerimi düzeltirken olanlardan habersizdim. Şaşkın bakışlarımı çamurlu yolda yatan benden bir kaç yaş büyük arkadaşıma çevirdim. Ailesi etrafına toplanmış ona sesleniyor delirmiş gibi bağırıyorlardı. "A-annecim ne oldu? " sesim ağlamaklı bir hal aldığında annemin yüzüme kinle baktığını gördüm. "Neden onu arabadan ittin! " gözlerimde yaşlar birikirken arabanın kapısının nasıl açıldığını babamın sürdüğü bu araçtan, arkadaşımın nasıl düştüğünü anlayamıyordum. Biz sadece oyun oynuyorduk.

"Sadece oyun, hepsi geçti" kollarımdaki iplere daha da yüklendim. "Sadece oyun" fısıltılarım bağırmalara dönmüştü. Bir krizin eşiğinde çırpınıyor ve bir uçurumun dibinde, dar ağacında sallanıyordum. "Gerçek değil, oyun.. geçti oyundu" gözlerime biriken yaşlarla kafamı iki yana sallıyor olanları unutmaya çalışıyordum. Ancak anılar nefes almamı güçleştiriyor, göğsüme bir ağrı indiriyordu. Annemin sesi yine yankı yaptı "Açılın yaşıyor, nefes alıyor!" babamın sesi karıştı kalabalığa. "Hastaneye götürelim, çabuk!" Annem kolumdan öyle bir sıkıyordu ki pembe elbisemin içindeki minik kollarım kızarmıştı. Aradan aylar geçmişti daha sonra Annemin "Yürüyemiyor" dediğini hatırlıyordum. Benim yüzümden. Yürüyemiyordu. Deponun izbe kokusu anıları ilk günkü haliyle ortaya çıkardığında, içimde yaşanan kaos ve dehşeti şok olmuş bir şekilde dinliyordum.

Kollarımdaki ipleri arkamdaki taş duvara sürtmeye başlayalı dakikalar olmuştu. Tek elimdeki ip koptuğunda elimdeki kanın zeminde oluşturduğu lekeler hak ettiğim acıyı tattığımı gösteriyordu. Bileklerim soyulmuş, derim nerdeyse kopacak kadar çiziklerle doluydu. Dudağımda ruhsuz bir gülümseme oluştuğunda diğer elimi hemen çözmeye başladım. Ellerimdeki kanlar deponun loş ışığında parlıyor, anılar ise acılara eşlik ediyordu. Buradan hemen çıkmazsam delirecektim. Biliyordum.

Ellerim özgür kaldığında deponun içerisini kolaçan ettim. Duvarlardan içeriye sızan ışığın kaynağı, küçük bir camdı. Son gücümle oraya tırmandım. Ellerimdeki kızıl ton, kirli duvarda soluk izler bırakıyordu. Camı açtığımda tek katlı bir depoda olduğumuzu gördüm. Çevrede bir kaç tane daha kargo için yapıldığını anladığım depo vardı. Sessizce ve biraz zorlanarak küçük camdan çıktım ve yere atladım. Kulağıma bir kaç ses geldiğinde duvara iyice sokuldum. "Abi gölge aradı parayı bulmuş, geliyor." Diğer depolara doğru sessiz adımlarla ilerlediğimde, sesler giderek uzaklaşmıştı. En son sırtımı depolara dönüp son kalan gücümle İstanbul sokaklarının içine karıştım.

Bir sokak, iki sokak, üç sokak... Adımlarım, ensemdeki ölümün gölgesiydi. Dört sokak, beş sokak, altı sokak... bileğimdeki kesikler, boğazıma dizilen kelimelerin katiliydi. Zamanın unuttuğu bu ruh dünyaya gelmiş ve bir günah işlemişti. Bu günah zamana karışmamış, zihnimin içinde kendine yuva edinmişti. "Kurtuldum" fısıltım içimdeki karanlıkta kayboldu. Koşuşlarım tempolu bir hâl alırken yüzümdeki hissiz sırıtma, ellerimdeki kan, ve karanlık sokaklarda yanından geçtiğim sokak lambaları acılarımın tek şahidiydi.


ZAİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin