Sana, beni asla tanımamış olan sana.
Bilinmeyen bir kadının mektubu, Stefan Zweig
(Jamie Park'ın günlüğü)
Kış soğunun en feci olduğu zamanlarda çekilen bir fotoğraf duruyor önümde. Küçük bir erkek çocuğu, arkasında ise uzun boylu bir Beyfendi ve onun aksine kısa bir Hanfendi var fotoğrafta. Çocuğun üstünde kalın bir mont, ve eldiven var. Diğerlerinin ise kalın bir palto, bere ve iki çift eldiven. Beyfendinin elinde bir baston. Hafif yırtık bir fotoğraf. Nerden baksam en az 20-30 yıl öncesine ait. Belkide daha fazla? Bilemiyorum.
Çocuğun gözleri küçük, az kesimli saçıyla birlikte güzel bir yüzü var ve...sevimli? Yüz hatları yuvarlak ve tombul birine benziyor. Arkasındakilerin anne ve babası olma ihtimali büyük. Çünkü öndeki çocuk gibi arkadaki Hanfendinin de minik gözleri ve yuvarlak bir yüzü var. Annesine çektiği çok belli. Bir 'aile tablosu' gibi.
Çocuk ve anne içten bir gülümseme sunarken, baba hiçte içten olmayan, aksine tuhaf ve garipsememi sağlayan bir gülümsemeyle kameraya bakıyor. Çocuğun gülerken ki göz kenarlarındaki kırışıklılık, gözlerinin kısılması, yanaklarının hafif altında oluşan çukurlar annede de var. Gülümsemelerine rağmen ciddi bir hava seziliyor. Bu kanıya da beyfendinin baston tutan elinin sanki ortamdan rahatsız olmuş gibi fazla sıkılmış olduğundan rahatça anlayabiliyorum.
Fotoğraf eski ve yırtık olduğu için daha fazla bir şey bulamayıp diğer fotoğrafa bakıyorum. Bunda ise aynı çocuk ama daha büyümüş hali. Önceki fotoğraftaki kısa saçı yerine daha uzun ve gür saçlara sahip şu an. Bu sefer anne ve babası yok. Onların yerine yaklaşık aynı yaşta ve boyda 3 genç katılmış kameranın ekranına.
Gülümsemeleri gerçekçi. Aralarından en uzun olanı en arkada, siyah bir ceket ve kumaş pantolonla birlikte yüzüne değin uzanan saçlarıyla ondan yaklaşık 1-2 cm kısa adamın omzuna elini koymuş dostane bir edayla. Önde önceki fotoğraftaki genç, uzun boylu birinin tam yanında duruyor, oturdukları sandalyenin üstünde bacak bacak üstüne atıp kameraya gülümsüyorlardı.
Yanlarında ise hiç görmediğim iki yaşlı kişi vardı. Kaç yaşında olabilirlerdi ki? 40? 50?
Kadın yanındaki adamın elini hiçte kibar olmayan bir şekilde, kaçmasından korkarcasına tutuyordu. Tedirgin gibiydi. Adam ise gayet sakin bir şekilde yanındaki kadına bakıyor, bir şeyleri anlamaya çalışıyordu. Işığı, daha yakın görmek adına yakınlaştırdığım zaman garip bir şey dikkatimi çekti. Duvarın tam köşesinde bir insan gölgesi vardı. Fakat fotoğraftakiler ile duvarın arası gözle görülür bir mesafedeydi. Ve küçük kan lekeleri gözümden kaçmamıştı. Kafayı mı yiyordum acaba?
"Jamie?"
Dalıp gittiğim fotoğrafa adımın tanıdık bir sesle anılmasıyla birlikte bedenimi hızla, suçlu bir çocuk gibi korkarak çevirdiğimde bir kaç fotoğraf da yerle buluşmuştu. Gözlerimi bir yerdeki fotoğraflara, bir kapıdaki Theon'a çeviriyordum. Yaslandığı kapıdan çekilip ardına kadar açık olan kapıyı yavaşça kapatırken ben ise kapana kısılmış bir suçlu gibi hissediyordum. Fazla kızar mıydı ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
novis Caritate // Yoonmin
Paranormal"𝐴𝑚𝑖𝑐𝑎 𝑚𝑒𝑎" (Sevgilim.) Dedi arkamdan. Anlamıyordum. Bir an döndüm arkama ve o kırmızı irisleriyle karşılaştım. Bana bakışı fazlasıyla garipti. Yoğundu, sevgiyle bakıyordu gözlerime. Anlamıyordum. Bana böyle seslenmesini, herkese nefret b...