10

240 36 24
                                    

Hala fazla sessiz bir şekilde devam ediyorduk.

Minho hyungun telefonda konuştuğu kişinin yanına gidiyorduk şuan, Han Jisung.

Mahkemeye başvurarak kardeşinin velayetini kendi üzerine yapacaktı.

Aracı kullanırken biraz asabiydi,şu durumda fazla normal aslında ama yine de kaza yapmak istemem.

Büyükçe bir hastanenin girişine girdik,ardından da otoparkına.

Arabayı boş gördüğü ilk yere park etti ve seri bir şekilde araçtan indi. Arkasından da ben.

Bir kaç dakikanın ardından danışmaya polis kimliğini göstererek işleri hızlandırdık ve ufaklığın yanına geldik.

Odasında sevimli ve güzel bir genç başında bekliyordu. Doktoru olduğunu ve aynı zamanda Jisung'un bu güzel genç olduğunu anlamıştım.

Gözleri biraz kızarmıştı. Bizi görünce sakin bir şekilde yanımıza adımladı ve Minho'ya kırmızı gözleriyle baktı.

Hızla omzuna sarıldı,
"Hyung..."

Daha fazla konuşamadı ve yeniden ağlamaya başladı. Minho'da aynı şekilde kafasını ona gömmüş sessizce sarılıyordu. Aralarındaki bağ oldukça kuvvetliydi anlaşılan.

Bir süre sonra ayrıldı ve gözlerini sildi Jisung.

"Konuşacak çok şey var ama sırası değil,farkındayım. Woo şuan gayet iyi. Bir bakıma ateşi olması onu...onu kurtarmış."

Minho da kafasını sallayarak onayladı. Sonrasında bana döndü.

"Bu,Seungmin. Sana bahsettiğin kişi bu. Bu da Jisung. Uzaktan bir akrabalığımız var ama çocukluğumuz birlikte geçti. Kardeşimden farksız."

Kafamı sallayarak onayladım ve sevimli genç ile el sıkıştım.

Benden mi bahsetmişti ona? Neden ki?

"Ne yapmayı düşünüyorsun?"

Soru benden gelmişti.

"Dediğim gibi,velayet davası açacağım. Ailemden geriye o kaldı ve onu kaybedemem. Katiller içinde..."

Yüzündeki korkulası sırıtışı ile devam etti cümlesine.

"En ufacık bir alakası olanı bile bulup doğduğuna ve ölemedigine pişman edeceğim."

Yapmayacağı konusunda hiç kimsenin en ufak bir şüphesi bile yoktu ki.

Orada bir kaç saat geçirdik ve Woo Yang'ın bu gece orada kalacağını öğrenince eve geçtik.

Binanın kapısını açtı ve içeri girdi,bende hızla arkasından girmeye çalıştım fakat aniden dönmesiyle fazla yaklaşmış olduğumu kavradım.
Burnu burnuma değmişti. Panikten ne yapacağımı şaşırdım. Nefesimi tuttum, gözlerim kocaman olmuştu. Ardından kendimi hızla geri çektim.

Geriye sendelerken arkamdaki basamağı unutup yere kapaklanmak üzereyken elimi kavramasıyla olası bir rezillik engellenmiş oldu.

"Şey,affedersiniz."

Kulaklarımın bile kızardığına yemin edebilirdim. Birden fazla yakınlaşmıştık. Oda aynı şekilde baktı ve hafif bir tebessümle konuştu.

"Kusura bakma arkamda olduğunu fark etmedim."

Gülümsedim ve hala tuttuğu koluma baktım,ona fark ettirmeden göz ucuyla. Çünkü fark ederse elimi bırakacağını biliyordum.

O fark edene kadar bırakmak istemiyordum. Bu hissi çok sevdim. Kimseyle paylaşamayacak kadar çok hemde.

"O halde... Devam edelim."

Başımı salladım ve ufak bir adım attım,elimi bırakacağını anlamıştım. Fakat beklemediğim bir hamle geldi ve parmaklarını parmaklarıma geçirdi.

Gözlerimi ona çıkartmadan kocaman yaptım fakat kendime liseli bir ergen olmadığımı hatırlatarak sakinleştim. Ne kadar becerebildiysem o kadar yaptım yani.

Ona ayak uydurarak yukarı birlikte çıktık. Gerçekten o kadar güzel bir his ki. Anlatılmaz.

Eve gireceğimiz zaman elimi bırakmak zorunda kaldı fakat bu hissin i kadar güzel olduğunu söyleyemeyeceğim.

İçeri girdi ve kapıyı benim geçmem için açık tuttu.

Yemek yemiştik, böyle bir günün sonunda ne kadar yiyebilirsek. Koltukta oturuyodu ve telefonuna bakıyordu bense tekli koltukta onu seyrediyordum.

Telefonu kapattı ve sehpaya bıraktı. Bana çevirdi gözlerini.

Burukça gülümsedi.
"Gelsene yanıma."

Sakince yanına geçtim ve oturdum. Sanırım biraz uzak oturmuştum ki koltukta kayarak yanıma geldi. Dibime.
Kolumu omzuma atarak beni kendine çekti. Kafamı omzuna denk getirdi ve kendi kafasını da benim kafamın üzerine koydu.

"Bugün hiç bitmeyecek gibiydi."

Sesi oldukça kısıktı. Sesinden anlaşıldığı kadar ağlamamak için kendiyle bir savaş veriyordu.

"Bütün bu süreç boyunca yanındayım,bilmeni istedim."

"Biliyorum,seni fazlasıyla tanıdım. Ne kadar harika biri olduğunu ve yumuşacık bir kalbin olduğunu da biliyorum."

Açıkçası bunu bilmiyordum.

O gece orda öylece oturduk,ardından onun odasında birlikte uyuduk.

Sanırım ona karşı birşeyler hissettiğimi fark etmişti.

Ama korktuğum gibi bir tepkisi yoktu. Normal bir zamanda olsaydı bu olaylar sanırım daha iyi olabilirdi. Belki komik ve günlerce dalgasını geçebileceğimiz şeyler bile olabilirdi fakat şu durumda şu zamanda hiç de doğru gelmiyor. Ona karşı hislerim de doğru gelmiyor bir yerde.
Sonuçta adam daha yeni ailesini kaybetmişti. Ahh hiç bir fikrim yok. Ama işleri oluruna bırakacağım.

















Selam!

Yaklaşık bir hafta kadar oldu değil mi?

Şu sıralar çok karışık olduğu için bölüm de gelemiyor haliyle. Elimden geldiğince yazıyorum ama sınav haftasından yeni çıktım ve yazmaya vaktim hiç olmuyor.

Bölümün yarısını otobüste yarısını da şuan yazdım,paylaşmadan hemen yarım saat önce.

Okulumu değiştiriyorum ve sanırım cumartesi günleri veya pazar günleri bölüm atacağım.

Ayrıca sormak istediğim birşey var. Hızlı mı ilerletiyorum onları? Yani Minho ailesini kaybetti ve Seungminin duygularını itiraf etmesi yanlış zamanlama mı?
Yazarken çok kararsız kaldım.

Oy vermeyi unutmayın. En uzun bölümlerden sanırım bu. 730 kelime olmuş.

Sizi seviyorum<3

Kelepçe-2minHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin