Bir yerlerde artık ona daha rahat dokunmak,konuşmak belkide sarılmak hatta öpmek istiyordum. Fakat bunları yapamayacağımın da farkındaydım. Aslında onu sevmem için hiçbir engel yoktu fakat,ahh bilmiyorum. Bana güvenini boşa çıkarmak istemiyorum.
O korkunç olayın üzerinden beş ay geçmişti. Bu süre boyunca ikimiz de birbirimizle daha yakın olmuştuk ve olayın faillerini de çabucak bulmuştuk. Lee Minho gibi birisi için böyle bir hırs ve öfkeyle zaten uzayamazdı.
Ayrıca Woo Yang da bir süre sonra resmi olarak Minho'nun çocuğu olacaktı. Tuhaf.
Sokakta dalgın bir şekilde oldukça yavaş ve sersem adımlarla ilerliyordum.
Bugün eve tek gidecektim. Minho'nun işi uzayacakmış. Onu beklemeyi teklif ettim fakat istemedi,ne kadar ısrar etsemde.
Az ilerdeki arabamı görmemle cebimden anahtarı çıkardım ve düğmesine bastım. Araç alıştığım sesini çıkardı ancak onunla eş zamanlı olarak ağır bir yumruk yedim ve yere düştüm.
Ne olduğunu anlamaya çalışırken bir de tekme yedim başıma,elimi silahıma atmaya çalıştım fakat hem gördüğüm kadarıyla sayıca fazlalardı,hem de bir an bile durmadan vuruyorlardı.
Elimdeki anahtarı çekti biri ve elimde bir sızı hissettim. Zar zor silahımı kavradım ve tetiği çekip havaya ateş ettim. Bununla birlikte bir sessizlik oldu. Ben toparlanmaya çalışırken çevredeki insanlardan çığlıklar yayıldı.
"Ne sikim yapıyorsunuz?!"
Bağırarak silahımı doğrulttum. Birisi ellerini kaldırdı ve geri adımlamaya başladı.
Kafamdan akan kanlardan gözümün önünü bile net göremiyordum.
Henüz karakolun bahçesinden çıkmadığım için birilerinin geleceğini biliyordum fakat biraz acele etseler daha iyi olur çünkü birisinden silah çıkmayacağının garantisi yok.
"Kaldırın ellerinizi ve yere diz çökün!"
Sözlerimi bitirmemle arkamda bir nefes hissettim. Deja vu?
Nefes ve arkama dönemeden saplanan bir bıçak. Acıyla bir inilti bıraktım fakat hızla arkamdaki orosbu çocuğunun ayağına sıktım.
Bir kaç saniye içinde diğerleri de gelmişti.
"SEUNGMİN!"
Duvara dayanarak kafamı sesin sahibine,Minho'ya çevirdim.
Koşarak geldi ve hızla sarıldı. Canımın acısı dinmiş gibi hissettim sarıldığı zaman boyunca.
Kafasını geri çekip hızla göz gezdirmeye başladı vücuduma. Yeşil gömleğimin kırmızımsı renk aldığı yere sabitlendi gözleri. Gözlerini gözlerime çıkardı ve hızla gömleğin düğmelerini çözdü. Aslında çok büyük bir kesik değildi ancak endişelenmiş gözüküyordu.
On dakika sonra anbulansta dibimde oturmuş hemşirenin işini bitirmesi bekliyordu. Açıkçası hoşuma gitti.
Küçük bir tebessümle bende onu izliyordum. Bakışlarını bana çıkardı ve kaşlarını çattı.
"Birşey olacak diye aklım çıktı. Sen ise gülüyorsun."
Kıkırdadım ve kafamı sağa sola salladım.
"Ah hyung,abartma lütfen. Öyle kolay kolay ölmem ben."
Fısıltı gibi bir şekilde verdiği yanıt canımı yakmaya yetmişti.
"En son babamda böyle söylerdi."
Aramızdaki sessizlik hemşirenin geçmiş olsun dileyip Anbulanstan ayrılmasıyla bitmişti.
"Ben bi' kere sana yapıştım. İstesen de seni bırakmam."
"Bırakma."
Gözlerim dolmuştu. Uzun zaman sonra birisinin beni sevdiğini hissetmiştim. Şuan yapmazsam bir daha asla bu cesareti bulamayacağımı biliyordum. Bu yüzden derin bir nefes aldım ve bakışlarımı gözlerine sabitledim.
"Minho"
"Evet?"
Titrek bir nefes aldım ve kaçırdığım gözlerimi tekrar gözleriyle buluşturdum.
"Seni seviyorum."
Sanki bütün sesler kesilmişti. Hiçbir ses duymuyordum. Zaman donmuş gibi sadece ona bakıyordum.
O da duyduklarını sorguluyordu sanırım,çünkü gözlerini bile kırpmamıştı.
Zorlukla ağzını araladı ve konuştu.
"Ne?"
Fısıltı gibi çıkan sesi nedense canımı yakmıştı.
"Özür dilerim, kendime engel olamadım. Yanlış mıydı yaptığım?"
Bende ellerimle oynarken onunkinden farksız sesimle konuşmaya çalıştım.
"Hayır! Ben...sadece,bilmiyorum. Beklemiyordum. Ne tepki vereceğimi bilemedim."
Bir sessizlik oluştu ufacık araçta. Biraz sonra tekrar gözlerini yerden kaldırdı ve konuştu.
"Aslını istersen...hiçkimseye bağlanmak istemiyorum."
Gözlerim dolmuştu. Geri göndermeye çalışıyordum damlaları. Ancak elini elimin üstüne koymasıyla sıkıca kapattığım gözlerimden düşen damla onun eline düşmüştü.
"Ama,sanırım çoktan sana bağlandım."
Gözlerimi açtım ve ona baktım. Hafifçe tebessüm ediyordu.
"Hiç emin olamadım ama sanırım senden hoşlanıyor olabilirim. Seninleyken geçirdiğim zamanlar her zaman çok güzel ve özel. Hiç bitmesin istiyorum. Yalnız kaldığım zamanlarda yanımda olman o kadar hoşuma gidiyor ki. Her zaman benimle ol istiyorum. Hiç uzaklaşma istiyorum. Sana zarar gelmesi hep canımı yakıyor. Herkesten herşeyden uzaklaştırıp kalbimde saklamak istiyorum.
Sanırım bende sana aşık oldum."Nefesim kesilmişti, ardından ikinci kez nefesim kesildi.
Sıcak dudaklarını hissetmek o kadar güzel bir histi ki şu zamana kadar beklediğim herşeye değmişti.
Tekrar merhaba.
Hiç yazasım gelmiyor ama yazmaya başlayınca iyi ilerliyor.
Şu sıralar yazmak için veya telefonda başka herhangi bir şey yapmak için fırsatım olmuyor. Kusura bakmayın
Sizi seviyorum. <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelepçe-2min
FanfictionMor saçlı herif bir suçlu çünkü o polis kılığına girmiş bir hırsızdı.