@pink_cad ve benim ilk ortak hikayem.İlk bölümü o yazdı.Umarım beğenirsiniz.
Not:Gif alakasız sadece hoşuma gittiği için koydum.
Aptal tüylü saatin , aptal sesiyle uyandığımda , uyanmadığıma emindim. Bakın , nasıl da saçmalıyorum. Harika değil mi ? Size henüz uyanmadığımı söylemiştim. Odama giren ışığın beni rahatsız etmesinden bahsedebilirdim -genelde bütün hikayeler bununla başlardı- ama , saat o kadar erkendi ki güneş bile uyuyordu. Ne olduğunu biliyordum. Shane , alarmımı değiştirmiş ve saati erkene almıştı. Ah,evet. Neden garajdaki küreklerden biriyle ağzına vurmadığımı , ben de merak ediyordum. Bunu , "Ölmeden Önce Shane'e Yapmam Gereken Şeyler Listesi"'ne ekleyecektim. Evet, bunu yapacaktım.
Ellerimden birini -hangisi olduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu- çalar saate uzattım ve sağlam bir şekilde vurdum. Bu kadar sağlam vurmamın sebebi , onu Shane olarak hayal etmemdi. Ancak, yalnızca bir dakika sonra , saat tekrar çalmaya başladı ve ben , büyük mavi yastığı yüzüme bastırarak inledim. Neden yeni bir hobi edinmiyordu ?
Ayaklarımı yataktan aşağıya sarkıttım ve koca kulaklı tavşanın içine soktum. Terliklerden bahsediyorum. Cani falan değilim. İster inanın ister inanmayın , Shane hariç , kimseye karşı şiddet eğilimli duygular beslemiyorum.
Ayaklarımı peşimden çekerken Kakule'yi kucağıma almayı unutmadım. Sadece birkaç adım uzakta , Shane'in odası olduğuna göre , intikamımı almam uzun sürmeyecekti. Ama , ihtiyacım olan birkaç şey vardı. Ahşap basamakları , yavaş yavaş indim ve köşedeki mutfağa yöneldim. Aradığım şey , orada duruyordu. Annemin meyveler için kullandığı , derin yeşil kaseyi aldımve musluğun önüne yerleştirdim. Bir süre, yapacağım şeyi düşünüp gülümsedikten sonra , suyu açtım ve kaseyi orada bırakırken , turncu buzdolabına yöneldim. Buzlukta, aradığım buz kalıplarında , işimi görecek kadar vardı. Kakule'yi kolumun altına sıkıştırdım ve buzlardan biraz aldım. Avucumda yarattıkları soğuklukla , garip bir ses çıkarırken , onları suya attım. Şimdi tek yapmam gereken , erimesini beklemekti. Bunu yaparken de , dolaptaki soğuk suyu kullanmanın daha mantıklı olacağını fark ettim ve üstün zekam için kendime ve Tanrı'ya teşekkür ederken , kaseyi alıp merdivenlere yöneldim.
Zavallı Shane , odasında , huzurlu , mutlu ve az sonra mahvedeceğim bir uykudaydı. Odasını kapısını açıp içeriye girerken , yüzümde -babamın tabiriyle- "şeytani" bir gülümseme olduğunu biliyordum. Odası onun gibi kokuyordu ve tamamen mavi ve siyahla kaplıydı. İçeriye girmemle birlikte , yatağında uyuyan -yatağında uyuması normaldi- "muhteşem" kardeşim hafifçe kıpırdandı .
"Shane."diye fısıldadım. Tedbir almaktan , sakınca gelmezdi. Sessizce homurdanmasını duymak için bekledim ama , öyle olması.
"Hımm..."
"Uyuyor musun William Shane War ?"diye sordum. Ah , evet. Tam adının kullanılmasında , en az benim kadar , nefret ederdi.
"Hımm...". Evet, uyuyordu. Yani , şimdilik. Elimdeki kaseyi , yüÜnün üzerinde , doğru şekilde konumlandırdım ve ters çevirerek yüzüne boşalttım. Aynı anda , küçük bir çığlıkla yerinden sıçradı.
Tabi ki , hazırlıksız yakalanmıştım. Shane'in kolları beni tutup yatağa çektiğinde , büyük bir çığlık attım. Ben yatağa düştüğümde , o da üzerime düşmüştü. "Alex?"dedi kocaman açılmış gözlerini kırpıştırarak. "Aman tanrım! S-sen ne yapıyorsun?"
"Hiç..."diye mırıldandım kıkırdayıp omuz silkerken. "Biraz serinlemek istersin diye düşündüm. Bilirsin. Uyandırma servisi falan..."
Başını -ıslak saçlarıyla birlikte- göğsüme yasladı ve uzun bir kahkaha attıktan sonra , tekrar bana baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE WAR AT HOME
General FictionŞu klasik hikayeyi bilirsiniz. Asla normal olamayan ailelerden bahsederler. Herneyse.... Hikayenin nasıl olduğuna siz karar verin. Sıradan bir apartman dairesinde yaşayan , sıradan insanlardan oluşan , sıradan bir ailenin öyküsü. The War At Home...