Alican eve geldiğinde hızla annesinin yanına koştu. Zaten heyecanla ve birazda korkuyla çocuğunu bekleyen nazlı alicana sımsıkı sarıldı ve saçlarını koklayıp öptü. "Anne bugün o kadar çok eğlendim ki" nazlı güldü "yani bana anlatacak çok hikayen var öyle mi?" Alican hızla başını salladı. "Evet evettt" nazlı onu koltuğa oturttu. "Aynı babam gibiydi ilk kez birinde böyle şeyler hissettim" Nazlı bu sefer hüzünle gülümsedi. "Öyle mi anlat bakalım neler yaptınız?" "İlk önce çarpışan arabalara bindik ben hocama sürekli çarptım o ise beni hiç yakalayamadı tabiki" alicanın bu egosu annesini güldürürken annesi onu kaldırdı ve yemek masasına oturttu. Çocuk ona anılarını anlatırken nazlı ise önüne sofrayı hazırladı. Alican o kadar hevesli ve heyecanlıydı ki yemeğe odaklanamıyordu bile. "Çarpışan arabalarda çok eğlendik daha sonra indik ve pamuk şeker aldık" annesinin uzattığı kaçıktaki çorbayı içti. "Tabiki pembe değil mavi aldık bilirsin maviyi severim ben pembe kız rengi" annesi anlattıklarına başını sallıyordu. "Sonra diğer aletlere bindik atlı karıncada öğretmenim zar zor tutundu etrafımızdaki insanlar ve ben ona çok güldük" anneside o sahneyi gözünde canlandırınca gülmüştü. "Yazık adamcağıza neden gülüyorsunuz?" "Ama anne sende görseydin çok gülerdin o kadar komikti ki. Bir eliyle beni tutmaya çalışırken kendisi neredeyse düşecekti sadece bir bacağı atlı karıncadaydı" bu sefer nazlı büyük bir kahkaha attı. "Sonra şeye bindik şeye..." alican nefezsiz kalmış bir şekilde ne anlatacağını düşündü. "Sonra dönme dolaba bildik yıldızlara baktık ve kuş sürülerini gördük. O kadar güzellerdi ki anne hem öğretmenim olunca yüksekten hiç korkmadım" alican bir kaç kaşıktan sonra çorbayı içmedi annesi kaşlarını çatıp merakla bakınca. "Onunla yemek yemeye bile gittik" dedi. Annesi gözlerini devirdi bu obur koca bebeğin ilk kez yemek yememesine şaşmamalıydı. "Yemek yerken hiç aşık olup olmadığımı sordu bende ona seni anlattım" annesi bu son cümleyle elini göğsüne koydu. "Oyyy kuzum benim" deyip çocuğunu kendine çekip sarıldı. O gece alican sürekli geçirdiği günü anlatıyor öğretmeninin bir baba gibi davrandığını anlatıp duruyordu.
Diğer gün alican ile okula doğru yine aynı konuları konuşarak ilerlediler. Okula geldiklerinde nazlı alicana sımsıkı sarılarak öptü. Hala çocuğunu okula bırakırken duygulanıyordu. Onlar böyle vedalaşırken Ergun elinde bir kaç defter ile sınıflarının önüne gidiyor ve elindeki defterlere bakıyordu. Duyduğu ses ile bir anda sınıfın içerisine baktı ve gördüğü kişiyle elindeki defterler düştü. Nazlı ve alican tam yan taraflarına bakacaklardı ki ergun bir anda oradan ayrıldı. Hızla lavaboya doğru ilerledi. Elini kalbine bastırıyordu. Hayal görüyordu evet bu bir hayaldi. O sadece hayal görüyordu belkis sadece delirmişti nazlının burada olma ihtimali yoktu. Yüzünü bol suyla yıkadı ve aynada kendine baktı. O anda geçmiş gözlerinin önünden geçti çok eskiden de aynısı olmuştu.
1989;
Hastane yatağında gözlerini yavaş yavaş aralayan ergun karşısında gördüğü kadınla gülümsedi. Onun için endişelenmişti sevdiği kadın değil mi? Ergun vücudundaki sızıyla pek hareket edemiyordu. Görüşü bulanıktı fakat emindi karşısındaki nazlıydı buna emindi. Konuşacak gücü kendinde bulamadığı halde dudaklarını araladı. "Nazlı" karşısındaki kadın gülümsedi ve telkin edici bir sesle konuştu. "Lütfen kendini yorma" ergun gülümsedi ve gözlerini kapayıp açtı. Fakat açtığı sırada gördüğü kadının yüzü değişti. Bu kadın nazlı değildi. Onu kontrole gelmiş bir hemşireydi. O anda yaşadığı hayal kırıklığını bir başka yerde hiç yaşamamıştı. Şaşkınlığı daha geçemeden hemşire odadan çıktı. Ergun ise ilk kez gururunu umursamayarak hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.Ergun lavaboda biraz kendine geldikten sonra yine yüreğindeki sızıyla birlikte dersi olan bu sınıfa geri döndü. Gözü yine ilk olarak alicana değdiğinde tüm sınıf ayağa kalkmıştı. Alican ise ayakta ona el sallamıştı. Ergun tekrardan mutlu oldu ve o da el salladı. "Günaydın çocuklar nasılsınız?" Tüm sınıf hep bir ağızdan cevap verdi. "İyiyiz öğretmeniz siz nasılsınız?" "İyiyim çocuklar oturabilirsiniz" sınıf oturduğunda dersine başlamıştı. Fakat dersteki çocukların sıkıldığını farkettiğinde onlara hak verdi sonuçta bir ara o da bir öğrenciydi. Masaya vurdu. "Sanırım ders sıkıcı bir hale geldi. Hadi başka bişey konuşalım. Aile mesela, aile demek sizin için ne demektir?" Çocuklar hevesle parmak kaldırmaya başlamıştı bile. İlk bir sarışın kız çocuğunu kaldırdı. "Hocam bence aile demek hep birlikte eğlendiğin her gün saçını tarayan ve arada sinir bozsa bile çok sevdiğin erkek kardeşindir" Ergun güldü. "Erkek kardeşler biraz sinir bozucu tabiki doğru ama atsan atılmaz satsan satılmaz" tüm sınıf güldü. Sonra bir başkasını kaldırdı. "Hocam benim için aile ne kadar kavga etsek bile barıştığımız kişilerdir. Sonuçta ailemizle kavga etsem bile sürekli barışırız" bir başka çocuk arkadan destek verdi. Bu bir oğlan çocuğuydu. "Evet mesela ben erkek kardeşimi hep döverim ama sonra hep barışırız. Bide sadece ben dövebilirim onu ona başkası dokunsa onu daha çok döverim" bu sözlere sınıf tekrardan güldü. Ergunde güldü ve ekledi. "Tabi ama yinede sende kimseyi dövme bence." Çocuk omuz silkip yerine oturdu. Ergun alicanında parmak kaldırdığını görünce ona söz hakkı verdi. Alican ayağa kalktı. "Bence aile demek illaki kan bağı değildir. İnsan kan bağı olmadan da aile olabilir" ergun kendinden bahsedildiğini hissetmişti. Gülümseyerek başını salladı. Bişey demeliydi ama ilk kez bir çocuğa karşı mahçubiyet ve minnet hissetmişti. İçindeki mutluluk büyürken zil çaldı ve bugünlük derste bitmiş oldu...
![](https://img.wattpad.com/cover/338174853-288-k145655.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİM YILDIZIM
Romansayıllar önce tutkulu aşk yaşayan Ergun nazlı çiftine 2012 deki hallerini düşünerek yazdığım bir hikaye