Gözlerimi ovuşturarak açmaya çalıştım. Başımda inanılmaz bir ağrı var. Pencereden giren ışıklarla neredeyse öğlen olduğunun farkına vardım. Hala dün gecenin etkisi var üzerimde. Banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım kendime gelebilmek için. Daha ilk günden tembellik edemezdim. Evdeki malzamelerle kendime bir kahvaltı hazırladım
Gerçi evde çok da bir şeyim yok zaten.Kendime geldikten sonra kazma ve küreği alıp bahçeye çıktım. Bu evi alırken özellikle bahçesine hayran kalmıştım. Sanki bana fısıldar gibi hafif rüzgar esiyordu bu sıcakta. Kazmayla bahçeyi güzelce kazdım. Aldığım fidanları dikmem gerek. Eskisi gibi rahat bir hayatım olamayacağını biliyordum zaten. O yuzden bu sıcakta bahçemde çalışırken asla of demedim. Sonuçta kendim seçtim bunu. Diğer her şey gibi.
Ben bahçeyle ilgilenirken komşulardan biri çitlerin oraya yaklaştı.
"Hoş geldiniz köyümüze. "
Bana gülümseyen surata karşılık ben de gülümsedim. Bu gülümseme yalan mı gerçek mi hiç bir zaman anlamayacağım."Hoş buldum. "
"Yorulmuşsundur benim hanım soğuk şerbet yapmıştı. Bu sıcakta iyi gider. Gel bakalım. "
Bu gereksiz samimiyet bana ne kadar yabancı olsa da kendimi her ortama uyum sağlamaya çalışmaya zorlamıştım. Hem de hayatım boyunca. Asla ait olmadığım yerlere kendimi sokmaya çalıştım.
Komşunun peşinden gidip ufak bir teşekkür ettim. Ayak üstü biraz lafladık. Kırışık teni bana babamı anımsattı. İkram ettiği soğuk şerbetten içtim. Gerçekten de güzeldi. Karısıyla bir başına yaşıyormuş burada. Oğulları şehirde bir iş bulup gitmiş buralardan. Kadının gözleri sanki her kırpışında özlemle ıslanır gibiydi. Bu burukluğu bilirim. Tek başına olmanın burukluğu. O gelmedikçe geçmez o burukluk. Bazen de o gelse de geçmez. Çünkü geldiğinde giden kişi değildir o gelen. Sana yabancı biridir artık. Gittiği yerde senin tanıdıgın kişiyi geride bırakıp da dönmüştür sana. Biraz lafladıktan sonra işime geri döndüm.
Bu yaz sıcağında kendimi kaybedene kadar çalıştım. Aklım her türlü şeyle doluyken ellerim bunu önemsemeden kazmaya devam etti ben farkına varmadan. Akşam olduğunda evde yiyecek şeylerimin az olduğunu fark ettim. Burada akşamları pazar gibi bir şey kurulurmuş. Bana şerbet ikram eden adamdan duymuştum. Cebime bir miktar para alıp yürümeye başladım. Ayaklarım ağrıyor. Gene de pek umursamadım. Yürümeye devm ettim. Pazarın ışıklarını görünce, kararan havaya doğru baktım. Buradan yıldızlar daha net görünüyor. Pazarı gezerken kendimi bir türlü odaklayamadım. Ne alacağımı unutup durdum. Gittiğim yerleri tekrar baştan gezdim. Tezgahları karıştırdım. Beni izleyen bir çift gözü görene kadar bunu yapmaya devam ettim.
O oradaydı. Hızlı adımlarıyla yanıma geldi. Elini beklemediğim bir anda alnıma koyup beni bozguna uğrattı.
"Ateşin var. Bu sıcakta akşama kadar çalışırken ne düşündün acaba? "
Akşama kadar çalıştığını nereden biliyor ki? Gerçi çok da şaşırmıyorum. Bu köyde hemen her şey dakikasında yayılır.
Anlamadığım bir şekilde kendimi evde buldum. Changbin alnıma ıslak bir kez koymuş suratıma öylece bakıyor. Ben buraya nasıl geldim? Ne olup bitti sanki hayattan soyutlamış ım. Anılar ufak ufak zihnime hücum etti. Onun bana yaklaştığı an kendimi kaybettim. Bacaklarım titredi. Kendimi hasta edecek kadar çok çalışmışım o sıcağın bağrında. Ama asıl sıkıntı bu adamın benim evimde ne işi var? Hastaysam hastayım. Şuana kadar bir kişi bile alnıma ıslak bir bez koyup bakmadı bana. İçimde sıcak bir şey hissettim. Bu hissin ne olduğunu da bilmiyorum. Tavana baktım sadece. O gece boyunca başımda durup bana baktı. Sıcacık eli içimi titretti durdu. Dokunma bana demek istedim. Boğazım o kadar çok acıyor ki sesim dahi çıkmadı. Sanki kabustayım da bağıramıyorum gibi. Gece boyunca sürekli uyanıp geri uyudum. Son hatırladığım o adamın sabah ışıklarında başını yatağa yaslamış bir şekilde uyuklaması.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nida | BinChan
General FictionHerkesten kaçmak ve uzaklaşmak için geldiğim bu yerde kendimle yüzleşeceğimi bilsem adımımı dahi atmazdım o evden. Çıkıp gitmez, odamın bir köşesinde sessizce ağlar yalnızlığıma sarılırdım. Tüm eşyalarımı küçük bir valize sığdırdım. Onca hevesle ald...