❝Gözlerinin şarkısını
kim duyar benden başka?❞❅
Altı gün. Altı gündür ortalarda yoktu. Ne arkadaşları gelmişti markete, ne de kendisi. Altı gündür dört kez gececi olmuştum, sıkıcıydı. Bir yandan gelmemesi daha iyiydi, etrafta dolanıp beni utandıran biri yoktu. Changbin dışında, hala adamın tekinin bana lolipop almasıyla dalga geçiyordu.
Elimdeki içi boşalan bira şişesini masaya bırakıp yanımda oturup birkaç arkadaşıyla laflayan Namjoon'a baktım. "Tuvalete gidip geliyorum." Omzundan destek alıp ayaklanırken başıyla beni onaylayıp geçiştirdi. Mekanın sahibiydi ve gelen herkesle muhabbeti vardı. Onunla iki dakika oturup konuşamadan masaya bir sürü insan doluşuyordu.
Dans edilen alanı zar zor geçip tuvaletlere ulaştım. Kendimi pisuvarlardan birine atıp hızlıca fermuarımı indirdim. Sekiz şişe biranın acısı şimdi çıkıyordu. Bir elimi duvara yaslayıp başımı geriye attım. Mekanın temizliği her zaman kusursuzdu çünkü sahiplerinden bir diğeri olan Seokjin fazla titizdi. Alkollü bir mekan ne kadar temiz olabilirse o kadar temizdi.
Kapı açılıp biri daha girdiğinde hiç bakmadım bile. İşemeye o kadar odaklanmıştım ki, vücudum hafiflemişti resmen. Hafif bir kıkırtı duyduğumda anında kaşlarım çatıldı. Baygın bakan gözlerim birkaç pisuvar ilerideki bedene kaydı. Ensemden kaynar suyun döküldüğünü hissediyordum, vücudum anında ısınmaya başlamıştı. "Burada da karşılaştık ha?"
Pekala, Jingle oldukça popüler bir bardı. Civardaki gençlerin çoğu boş vakitlerinde buraya gelmeyi tercih ederdi. Ama o da gelmek zorunda mıydı? Ya da altı günlük aradan sonra onunla işerken mi karşılaşmak zorundaydık?
"Hıhım, evet..." Yarım ağız bir şeyler geveleyip onu onayladığım sırada fermuarını indirmişti. Hızla önüme dönüp tekrar ve tekrar kızaran suratımı gizlemeye çalıştım. Alkolden zaten kızardığıma da emindim.
"Nasıl gidiyor?" Derin bir iç çektim ve işimi bitirip çamaşırımla pantolonumu toparlamaya başladım.
"İyi, her şey yolunda. Sizin nasıl gidiyor?" Yan taraftaki lavaboda ellerimi yıkarken acele ediyordum.
"Benimle adımı kullanarak konuşabilirsin, en azından o kadarlık geçmişiz olduğunu düşünüyorum." Suyun altındaki ellerim duraksadı. Bana birkaç kez şeker verip utandırması bir geçmişti onun için.
"Olmaz öyle, benden büyüksünüz." O da işini halletmiş toparlanmıştı. Yanımdaki lavaboya ulaşıp ellerini bol köpükle yıkamaya başladı.
"Hyung de o zaman." Yan gözle bana baktı. Kağıt havluyla ellerimi kuruladım gözlerimi ondan ayırıp. "Seninle market dışında görüşmek de iyiymiş." Bilerek yapıyordu. Beni utandırmak hoşuna gidiyordu.
"Görüşmek sayılmaz bu, karşılaştık sadece." Bir anda sırtıma yapışan göğsü nefesimi keserken, sıcak solukları da ensemi yalayıp geçiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
born to die ❅ yoonmin
Fanfiction"ʙɪʟɪʏᴏʀᴜᴍ ɢᴜ̈ᴢᴇʟɪᴍ, ᴀsʟᴀ ᴠᴀᴢɢᴇᴄ̧ᴇᴍᴇʏᴇᴄᴇɢ̆ɪɴ sᴇᴠɢɪʟɪɴ ᴏʟᴅᴜɢ̆ᴜᴍᴜ." ×× [𝐘𝐨𝐨𝐧𝐦𝐢𝐧 𝐟𝐚𝐧𝐟𝐢𝐜.] !!𝐒𝐦𝐮𝐭!!