2. HAVVA'NIN AĞIDI

77 38 40
                                    

***

O soğuk sandalyede sırtımdan eklem çizgim boyunca bir sicim halinde akmıştı aynı onun kadar soğuk olan terim. Adamın gözleri üzerimdeki kostümde ve masanın üzerine bir put gibi konulmuş bıçaktaydı. Haziran ölmüştü. Haziran kanlar içerisinde o holde öylece yatıyordu ve benim elimden hiçbir şey gelmiyordu. Aksine işleri daha fazla karıştırmışım gibi hissettim.

Mavi gözlü adam kalın kaşlarını hafifçe kaldırıp "Palyaço?" demişti sorgular gibi.

Kafamı sallayıp onayladım. Korku bir renk olsaydı sanırım mavi olurdu çünkü karşımda oturan polisin gözleri beni korkudan yapılmış bir okyanusun içinde sürüklüyordu.

"Neden bu şekilde arkadaşının doğum gününe gidersin ki? O günü ona zehir etmek mi istemiştin?"

Alaycı dudak kıvrımı sinirimi bozmuştu. Kafamı hayır anlamında salladım. Adam büyük ellerini masanın üzerinde birleştirip "Konuş." dedi kemik gibi bir sesle.

"Sorularıma cevap ver Rüveyda."

Kurduğu yakınlık midemi bulandırıyordu. Parmağı ile ellerini çözmeden bıçağı işaret etti.

"Ekmek bıçağının üzerindeki sıvı ne? Ne sürdün üzerine."

İstemsizce bıçağa doğru uzanan elimi durdurdu.

"İncelenene kadar dokunman pek uygun değil."

Elimi hızlıca çekip "Vişne sosu." dedim. Yaptığım pastayı düşündüm. Ona ait olan, onun en sevdiği pastayı.

Kafasını anlıyormuş gibi salladı. "Ekip arkadaşlarımız olay yerinde bir pasta buldu. Bu da sana aitti o zaman."

"Evet." diyebildim.

Damarlı ellerini birbirinden çözüp arkasına yaslandı ve kafasını sola çevirip gri mat cama benzeyen alana baktı. Onun arkasından bizi izlediklerini tahmin edebiliyordum. Bir kadın olarak izlenmek artık ekmek su gibi geliyordu. Her an arkamızda biri belirebilirdi. Kadının yeri dünyada hep ötelenmişti. Havva'nın ağıdı yakılsa belki o zaman yanardı bizi izleyenlerin gözleri...

Bana sorular sormaya devam etmiş daha sonrasında beni başka bir odaya alıp su vermişlerdi. Lekeli bardaktaki suyu içerken bedenim hala buz gibiydi. Dibine kadar içtiğim bardağı masaya sertçe koyarken odada bulunan genç kadına baktım. Refakatçi olarak başıma dikmişlerdi.

"Bir gelişme varmı?"

Kadın buruk bir tebessümle yüzüme bakıp hayır anlamında kafasını sallamıştı.

"Gelişen bir durum olduğunda size ileteceğiz Rüveyda hanım."

Tebessüm edip önüme dönerken "Daha ne kadar burada kalmam lazım." diye sordum ağız arasından. Bana baktığını tahmin ettiğim kadın "Amirimden haber bekliyorum. Birazdan gelir. Size buradan bir kaç parça kıyafet ayarlayıp gelebilirim isterseniz, üzerinizdeki şu şeyleri çıkartmış olursunuz. Ne dersiniz?"demişti sıcak bir şekilde.

Üzerime bakıp hızla atan kalbime elimi koydum. Kalbim sıkışmış gibiydi. Üzerimdekileri çoktan unutmuştum. Kadına doğru dönüp tebessüm ettim.

"Çok iyi olur. Teşekkür ederim."

Kapıya doğru adımlarken "O zaman ben hemen alıp geleyim." demeden kapıdan çıkıp gitmişti. Kapanan kapı sesi kulaklarıma Haziran'ın evindeki açılan kapıyı hatırlatmıştı. O kapının altında kalmışım gibi hissediyordum. Haziran'a bunu kim yapmıştı? Niye, neden yapmıştı hala idrak edemiyordum. Kalbim tekrar sıkışınca oturduğum siyah deri koltuktan kalkıp odanın içinde volta attım. Sehpanın üzerindeki kumanda gözüme ilişince kumandayı alıp duvara monte edilmiş televizyonu açtım ve bir haber kanalı bulana kadar aşağılara indim. Kanalı açtığımda bir araba kazasından söz ediyorlardı. Kumandayı tekrar aynı yerine koyup odanın ortasında bir o yana bir bu yana gidip gele gele başımı döndürmüş ve olduğum yere çökmüştüm. Mideme giren kramplar canımı acıtıyordu. Terden dolayı yüzümden akan palyaço makyajını üzerimdeki kıyafete silip azda olsa yok ettim. Çöktüğüm yerden kalkıp koltuğa tekrar oturduğumda kadın polis odaya girmişti. Elinde mavi bir gömlek ve bol lacivert erkek pantolonu tutuyordu. Kıyafetleri bana doğru uzatırken "Bunları bulabildim."demişti anlayışlı bir sesle.

GECE 00:00 FAİLLERİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin