Hayatım boyunca hep iletişim konusunda kötü olmuştum.Aslında karakterim sert göründüğünden kaynaklanıyordu bu.
Bunu ortaokula geçene kadar umursamamıştım çünkü ailem bana karşı olumsuz yönlerim hakkında hiç söz söylemiyordu ve tüm çocuklar beni seviyordu.Ben öyle sanıyordum en azından.
Kendime güvenirsem ve bunu insanlar anlarsa hiç incinmem ve onların gözünde değerim olduğunu düşünüyordum.Ve bir süreye kadar işe yarıyordu bu.
Ortaokulun ilk günü o kadar da kötü değildi.Fakat çoğu kişi yakın yerlerde yaşadığından tanıdık arkadaşlarıyla konuşuyorlardı.
Tanıdık bir yüz bulmaya çalışırken gözlerimi etrafta gezdiriyordum.Mahallemizde hep oynadığım arkadaşlarımdan bazılarını görünce istemsizce heyecanlanmıştım.
Bakışlarımı yakaladıklarında konuşmak adına ağzımı aralamıştım ki bana yandan bir bakış atıp umursamadan önümden geçmeleri bir olmuştu.
O anki hislerimin karışıklığını anlatamıyorum ama,bozguna uğramıştım.Bir tarafım tanımamış olabileceklerini düşünüyor,diğer tarafım ise bunun imkansız olduğunu savunuyordu.
Beni asıl savunmasız hissettiren attıkları bakışların ardındaki küçümsemeydi.
Birkaç hafta boyunca onlarla konuşmaya çalışsam da bir şekilden görmezden geliniyordum ve beni başlarından savuyorlardı.
En başta sinirli yapım gereği onları farkında olmadan kıracak bir şey mi söyledim diye düşündüm.Yine de mantıklı bir cevap bulamadım çünkü arkadaşlarıma kızsam da onları kırmamak için çabalardım.
Asıl nedeni herkesin tanıdığı ve sevdiği,klasik popüler çocuktu.
Yo Shindo.
Ona çok fazla rastlıyordum ama sorgulayacak kadar dikkatimi çekmemişti.Sürekli 'eski' arkadaşımlarımla olmasına rağmen yüzündeki o aptal gülümseme asla düşmezdi.
Zamanla arkadaş bulmak için çok geç kalıp yalnızlık çekmiştim.O günlerden birinde yine o gülümsemesiyle yanıma gelmişti.Hala tokalaşmak amaçlı uzattığı elini hatırlıyordum.
"Selam,ben Shindo."
Bir tepki vermemiştim çünkü dediğim gibi,okulun sevilen çocuğunun benim gibi birinin yanına gelmesi garipti.
Yine de içimdeki çocuksu heyecanımı tutamamış ve tokalaşmasına karşılık vermiştim.O gün uzunca bir süre sohbet ettiğimizi hatırlıyorum.
Uzun süren yalnızlık dönemim sonunda sona ermişti ve Shindo'ya sahiptim.Sürekli beraber takılırdık.Arkadaşım olarak çok değer verdiğim biriydi.
Ve hala eski arkadaşlarım benle niye konuşmuyordu bilmiyordum ve bu durum sinirimi bozmaya başlamıştı.Ayrıca Shindo onlarla da arkadaştı ve bundan rahatsız olduğumu dile getirmiştim.
Endişelerimin yersiz olduğunu her arkadaş seçimimizin aynı olmak zorunda olmadığını söylemişti.Ne kadar karşı çıkmak istesem de bir şey dememeyi seçmiştim.
Gerçek sorunun Shindo olduğunu bir okul çıkışı eve geç kaldığımda öğrenmiştim.
Okuldan çıkmadan lavaboya uğramıştım ve işim biraz uzun sürdüğünden çoğu kişi gitmişti bile. Tuvalet kabinini aralayıp çıkacak iken duyduğum adım sesleriyle duraksamıştım.
O an içimden bir his içeride kalmamı söyledi ve öyle de yaptım. Kabinin kapısını kitledikten sonra klozete çıkıp dinlemeye başladım.
"Sahi Shindo,o bencil çöp parçasıyla olan arkadaşlığını ne zaman keseceksin?"
"Dedim ya size,hemen bırakırsak eğlenceli olmaz."
O gün o kabinde ne kadar kaldığımdan emin değilim.Ama bunların hepsinin sırf Shindo'nun çevremi ve başarılarımı kıskanmasından ortaya çıkan bir hırstan ibaret olduğunu bildiğimden eminim. Herkesi arkamdan yapmadığım şeyleri yapmışım gibi göstererek doldurduğundan da.
Eve vardığımda annem bir sorun olduğunu anlamıştı ama cevaplamak istemediğimi anlayınca üzerime gelmemişti.
Bir gram bile ağlamamıştım ama ertesi gün sinirimle okulda çıkardığım kavgalar gün geçtikçe bitmek bilmemişti.Shindo ile de bağımı kesmiştim.
İşte okuldan alınıp ortaokulu başka bir yerde bitirmeme de bu sebep olmuştu.
•••
Liseye geçtiğimde düşüncelerim ve davranışlarım değişmişti.Eskisi kadar fevri ve karamsar değildim.
Ama bu tedbirli olmama engel değildi.
Bu yüzden okulumun ilk günü yanıma gelen ve tanışmak isteyen Izuku,klasik bir sevilen çocuk portresiyle gözümde hiç iyi bir profil çizmemişti.
Üzerime döktüğü kahveye cidden şok olmuştum ama o konuda yalan söyleyemeyeceğim.
Zaman geçtikçe kin beslediğim bahanesiyle her yerde denk geldiğim Izuku'ya olan hislerimin ne yöne doğru gittiği hakkında pek bir fikrim olmamıştı.
Yine de bir gün buz pateni turnuvasından ikinci olarak galip gelen Izuku'yu soyunma odalarında hıçkıra hıçkıra kıvrılmış bir şekilde ağlarken bulduğumda yaşadığım korku ve endişe çoğu şeyin farkına varmamı sağlamıştı.
O günden kimseye bahsetmeyeceğimize söz vermiştik,daha doğrusu ben vermiştim çünkü üzerinde hissettiği baskıdan ne kadar yorulduğu hakkında uzunca bir konuşmayla içini dökmüştü.
O an aramızdaki nefret ve kaostan tamamen uzak bir şekilde düşünerek onu bu kadar zorluyorsa yapmasına gerek olmadığını söyledim.
Mutlu olmadığı bir şey için çabalarsa kendine yazık ederdi,onun iyiliği için en mantıklısı buydu.
Yine de rakibim olarak nitelendirdiğim birinin iyiliğini düşündüğümde bir şeylerin ters gittiğini anlamıştım.
O gün ne ben ne de Izuku eve gittik,sadece sabaha kadar onun kulaklığını teki benim kulağımdayken "en sevdiği şarkıyı" dinledik.
Uykuya dalmadan önce en sevdiği şarkıyı merak ettiğimden telefonunun ekranına bakmıştım.Son hatırladığım şeyde oydu.
Taylor Swift — All Too Well.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
oturdum katsuki'nin twitterindaki tum detaylari anlamanizi bekliyom.