Koşuyordum. Beni yakalamasın diye koşuyordum. Koşmayı sevmiyordum. Ama koşmak zorundaydım. Arkama asla bakmadan hem de. Çalılar ve taşları umursamadan. Ciğerlerim acıyordu. Yüzüme gelen saçlarımı yana çektim ve soluklanmak için bir ağacın arkasında durdum. Zorunluluklarımın hepsini o an sildim. Ölüyordum. Terlemiştim. Yorulmuştum. Eminim Cait de öyleydi. Çok sesli nefes alıyordum. Düzene girmeleri için uğraştım.
Bir çıtırtı duydum. Geliyordu. Hem emin olmak için bakmak istiyordum hem de kendimi belli etme riskine girmek istemiyordum.
Ne yapacağımı bilmiyordum. Hızlı düşünmeliydim. Yeterince dinlendiğime karar verip ağaç doğrultusunda koşmaya devam ettim. Sessiz değildim ama aradaki farkı kapatmaması için buna katlanabilirdim.
Fakat işler planladığım gibi gitmemişti. Hatta hiçbir şey, tahmin edebileceğim tarzdan değildi.
İleri atıldığım zaman, kendi çıkardığım ses yüzünden onu fark etmemiştim. Ta ki sinsice gelip omzumu kavrayana dek. İrkilmiştim. O ise koyu saçlarını arkaya savurarak kahkaha atmıştı. İyi gidiyordum. En azından ben öyle düşünüyordum. Saklanmasını beklemiyordum. Peşimden koşturacağını düşünmüştüm.
Dudaklarını birbirine bastırıp kahkahasını durdurduğu an "Her zaman senden bir adım öndeyim." dedi. Belki de haklıydı. Asla onun kadar iyi olamazdım.
-Yine herhangi bir gün olmalıydı. Olmalıydı, ama değildi. Cait ile arka bahçemizdeydik. Annesiyle annem ön tarafta çiçeklerle uğraşıyorlardı. Bizse oyun oynuyorduk, yoksa canımız sıkılırdı. Normalin aksine, okulumuzdaki diğer kızların aksine bebeklerimizle oynamazdık. Fazla gereksiz, fazla kısıtlayıcıydı.
Bir süre birbirimize baktık. Aklımızdan geçenleri bildiğimiz için eve doğru koştuk. Odama gidecek, dümen çerçeveli duvar aynamı indirmek üzere sandalye çekecek, annelerimizin azarlarını işitmemek için çatı katına taşıyıp orada vakit geçirecektik.
Merdivenlere varmıştık. Trabzanlara tutunmadan basamaklardan çıkmaya başladım. Cait arkamdan geliyordu, daha yavaştı. "Hadi!" diye seslenip merdivenlerin bitiminde durdum. Nefes nefeseydi. Endişeyle onu süzdüğümü anlamış olacak ki "Ben iyiyim" dedi. Bir şeylerin yanlış gittiğini biliyordum. Ama hiçbir şey yapmadım. Odama gittim. Masamın önünde duran sandalyeye yönelip ittirmeyi tercih ettim.
Onu aynamın bulunduğu duvara kadar itip üstüne çıktım ve uzandım.Yetişememiştim. Tekrar denedim, ona odaklanmıştım. Bir kez daha kolumu uzatıp ayak parmaklarımın ucunda kalktığımda bir ses duydum. Hayır, bir gürültü. Sanki biri bir yere çarpmıştı.
Dikkatim o an dağıldı ve elim aynaya çarpıp düşmesine sebep oldu. Her şey çok çabuk gelişmişti. Paniklemiştim. Ne olmuştu? Annem aynayı görünce kızacak miydi?
Sandalyenin tepesinden indim ve Cait'in odada olmadığını fark ettim. Merdivenlere koşup etrafa baktım. O sırada onu gördüm. Basamakların dibinde, yerde uzanıyordu. Kalbim hızla atmaya başladı. Olamaz. Merdivenleri kaçar kaçar indim, ne ara onu kontrol ettim, baygın olduğunu anlayıp annesine haber vermek için evden çıktım hatırlamıyorum.
Koşuyordum. haftalar önce oyunda bu durumdan nefret ederken, şimdi sadece koşuyordum.
Çitlerin üzerinden atladım, çiçekleri ezip ezmediğime dikkat etmiyordum. Önüme önce annem çıktı. Galiba korkum yüzüme yansımıştı. Çünkü "Bir şey mi oldu?" diye sordu. Gözyaşlarımı tutamadım. Cait'in annesi de yanımızdaydı şimdi. Onun yüzüne bakamıyordum.
Birden aklıma öyle düşünceler doluştu ki, annemin sorularını algılayamadım. Sanki çok uzaktan geliyorlardı. Neden bayılmıştı? Cait iyileşecek miydi? Nasıl açıklayacaktım? Onun başına gelenlerden ben mi sorumluydum? İyi olmadığını fark ettiğimde neden onunla ilgilenmemiştim? Çok kötü hissediyordum. Burnumu çektim.
Cait'in annesi eve doğru koşuyordu. Annem ise arkasındaydı. Eli, bir şey olursa hemen alacakmış gibi, telefonunun bulunduğu cepteydi.
Yere çöktüm. Dizlerim ayakta durmak için yeterince kuvvetli değildi. Öyle hissediyordum. Kulaklarım uğulduyordu. Sanki orada bulunmuyordum, olanları uzaktan izliyordum. Biri duyularımı kapatmış, beni kendi halime bırakmıştı.
Cait'in babası görüş alanıma girdi. Sonra kayboldu, geri geldiğinde kucağında Cait vardı. Başı arkaya düşmüş, saçları fazlalıkmış gibi sarkıyordu.
Yutkunmaya çalıştım. boğazımda o tanıdık yumru oluşmuştu. Uzaklaşmalarını gördüm. Annesi heyecanla arabalarına biniyordu ve araba arkasında ufak bir toz bulutu bırakıp gidiyordu. Hepsi buydu. Zaman yine normale döndü. Yavaş, delirtecek kadar yavaş değildi.
Annem tekrar yanımdaydı. Beni eve geri götürüyordu. Bunu odamın pembe renkli duvarlarını görene kadar anlamamıştım. Bir şeyler anlatıyordu ama aklım başka yerdeydi. Gözlerim de. Işığın altında parıldayan yüzlerce cam parçasındalardı. Bir kolu kırılmış dümenimdelerdi. Beynime iyice kazınmak istermiş gibi. Olanlara bak, dermiş gibi.