Simsiyah bir gün batımı izliyorum kar beyazı kayalıklar üzerinde, eğilip bükülmüş, çizgileri kırılmış yaşlı bir ufka bakarak. Düzgün tek bir şey kalmamış sanki bu hayatta, alabildiğine tuhaflık sarmış dört bir yanı ya da bir rüyanın en absürt yerinde bir başıma kaldım ben, başka açıklaması yok. Kendi kendine sorular sorup cevap alamadığında başlıyor belki de bir başına kalmışlık hissi, bilmiyorum.
Sahtekar bir sonbahar ılık rüzgarını dolaştırıyor tenimde ve ben buz gibi terliyorum seni düşündükçe, dişlerim vuruyor birbirine. Halbuki huzur verirdi ılık rüzgarlar, usulca saçını okşardı insanın, şefkatliydi, okuduklarımızdan ve yaşadıklarımızdan böyle öğrenmiştik. Ne var ki yokluğun tüm ezberlerini bozuyor benliğimin. Öğrendiğim ne varsa aksini iddia ediyor yalnızlık, en başa dönüp tekrar okumam, tekrar yaşamam gerekiyor emin olmak için. Her şey kocaman bir yalandan ibaretse de, en azından sana dair yanılmak istemiyorum ben, yıkılırım o zaman.
Bir gök gürültüsü patlıyor sonra, buz taneleri yağıyor hışımla, bir de eflatun orkide yaprakları. Ufkun ardından dizginleyemediği öfkesiyle öne atılan mor gözlü bir kaplan ortadan ikiye ayırıyor denizi. İhtiyar bir balıkçı panik yapmadan ağlarını topluyor, şaşı bir deniz kızını çekiyor tekneye, sonra özür dileyip bir gül veriyor ona. Denize geri dönmüyor deniz kızı, aşık oluyor avcısına. İhtiyar balıkçı huzurlu bir oh çekiyor, bugün de doyacak karnı. Ah biz, bir bilsen neler gizlidir iyi niyetlerimizde bizim...
Kırık ufuk çizgileri savruluyor gökyüzüne, yere ulaşamadan un ufak oluyor buz taneleri, orkide yaprakları siyaha dönüyor. Yeryüzüne karışıyor gökyüzü ve tek bir yüzü oluyor artık.
Zaten neden ayrılmışlardı hiç anlamıyorum. Bir tek çizgi ayırabilir miydi yeri gökten, bu kadar basit miydi? Hep ayrılar mıydı gerçekten, ayrılabilmişler miydi?
Peki sen gerçekten ayrı mısın benden? Aramıza çektiğin o kırık dökük çizgilerle çekip alabildin mi kendini benden?
Alamadın.
Bak hala dişlerim vuruyor birbirine seni düşündükçe, beynim nöbetlerde ve acile kaldırılıyor sevinçlerim. Akşamları pazar yerlerinde yerlere dökülmüş çürük umutları topluyorum hala dönüşüne dair, doyurmasa da öldürmüyor, hayata tutunuyorum dişe dokunur taraflarıyla..
Ve kulaklarımda kaplan gözü taşından bir tespih şakırdıyor şimdi, umutlarım daha yere düşmeden paramparça ediyor buz tanelerini, kırmızıya dönüyor orkide yaprakları.
Ayaklarımla çiğniyor, siliyorum aramıza çektiğin o eğri çizgiyi. Epeyce toz kalkıyor topraktan, göz gözü görmüyor ama çocukların hiç bir şutu auta çıkmıyor artık...