Ve hayat yine de güzel, yaşamaya değer, umudunu asla kaybetmemeli insan gibi kerameti kendinden menkul, ezbere cümleler kuracağım sana, böyle davranmak zorunda hissedeceğim niyeyse, acının her zaman olacağını bile bile. Dünya senin başına yıkılıyorken, ben sıradan cümlelerimle sıradan bir hale getireceğim senin o an yaşadıklarını.
Sen susacaksın, ben klişelerimden utanacağım. Sonra bir haksızlığa uğrayacaksın ve başka zamanlarda ezbere konuşmayı çok iyi beceren ben o anda başımı öne eğip, susacağım...
Susmayı da konuşmayı da beceremeyen insanlarız biz. Susma ve Konuşma Zamanlaması 1'i her sene alttan alan öğrencileriz bu hayatta. Klişelerin ortasında şekillendiğimizden belki de, klişe olmayanı yapmayana kalkamıyoruz işte. Sustuğumuz ve konuştuğumuz anlar bile o kadar aynı ki.
Kendimiz olmak yerine birbirimize benzemeye çalışmaktan hep.
Acı çekene umudunu kaybetme demek yerine sussak mesela, dibine kadar yaşasa acısını? Ya da burnumuzun dibindeki bir haksızlığa susmak yerine konuşsak? Suçlu mu hissederiz acı çekenle birlikte susunca? İpimizi mi çekerler konuşunca? Bizi biz yapan ne ki o zaman, bizden başka her şey mi?
Kendi ezberini bozmalı insan.
Susarak paylaşmak diye bir şey var aslında ezbere cümlelerin ötesinde anlamlar taşıyan. Ve yeri geldiğinde konuşmak diye bir şey var susmaktan daha onurlu olan.