Hangimiz doyabildik içimizi tepeden tırnağa dolduranlara? Kan ter içinde kalmışken buz gibi su içer gibi kana kana, kanabildik mi gerçekten, bir "oh" çekebildik mi içten? Gecenin karanlığında adımlarken dar bir sokağı, in cin top bile oynamazken, tek tük ışıklı pencerelere ilişirken gözün, hepsi birden tek bir damla içinde dökülmediler mi gözlerinden?
Yaşanacak ne varsa yaşanmıştı zaten, gelenin işi gitmek, ne yapacaksın işte, sağlık olsun kardeş diyebildik mi onlar söz konusu olduğunda? Umursamaz, en düz yanlarımızı onlar köreltmedi mi, en ince detaylara bile kafa yorar olmamız, bütün o kahrolası inceliklerimiz onlar yüzünden, onların ederinden değil mi? En ücra köşelerine kadar acı çekmenin ve bundan keyif almanın sebebi içindeki o daracık avluda müebbet volta atanlar, hücrelerine mahkum ettiğin o güzel insanlar değildi de kimdi?
Tek gitmesinlerdi, içerde hücre hapisleri müebbetti zaten, ama göz de hep görseydi. Susar çünkü insan, sevdiklerine susar işte, kanamaz. Tek dil susamaz, göz de susar yürek gibi. Yani diyorum ki, gitmesinlerdi işte, ne gelirse onlardan gelsindi, ne olurdu ki, onlarsız kalmanın acısını hangi acı alt edebilirdi?
Hangimiz doyabildik içimizi tepeden tırnağa dolduranlara? Kendimizi bu denli bile bile ve bu denli yürekten mahkum etmişken en değerlilerimize, yudum yudum içsek de onları, hangimiz kanabildik yürek kurumuş, göz bile bu denli susamışken?