"Er-Ertekin, gerizekalı. Okuma yazmayı mı öğreniyorsun. Er Er Er." dedim aynaya bakarak. Son 1 haftadır bizim evde dönen tek muhabbet Ertekin'di. Okumayı yeni öğrenen çocuklar gibi kekelemiş olmam herkesin altına işemesine yol açacak kadar güldürmüştü. Birde üstüne Komutan'ın mesajında da benimle dalga geçmesi muhtemelen altlarına sıçırtmıştı."24 senedir Mardin'de yaşıyorum başıma böyle bir olay gelmedi, nasıl başardın canlı bomba sanılmayı" dedi Seher. Haklıydı aslında mahalleli de durumu duymuş ve şaşırmıştı. Aslında etrafta askerleri görmeye alışıktık, sivil kıyafet içerisinde olsalar dahi yürüyüşlerinden, heybetli vücutlarından ve gözlemleyici bakışlarından askerleri tak diye tanıma yetisi kazanmıştık burada.
"Bilmiyorum, galiba bomba gibi kız olduğumdan olsa gerek bir an herkes afalladı" dedim saçlarımı iki yandan savurup Seher'in yanına oturarak.
Seher burada tanıştığım ilk kişilerdendi. Bu mahallede oturuyordu ailesi ile beraber. Anestezi bölümü okumuş ve hastanede çalışıyordu. Pınar'ın yokluğunda Mardin'e alışabilmem için çok yardımcı olmuş yaşlarımızın aynı olmasından dolayı arkadaşlığımızın ilerlemişti. Pınar geldiği gibi onunla tanıştırmış, onları da arkadaş yapmıştım. Hem Pınar hem de Seher arkadaş canlısı ve her ortama ayak uydurabilen insanlar oldukları için çok iyi anlaşmışlardı ilk konuşmalarında bile.Ertekin olayının yaşandığı gece ise ağlama ve sümüklerimi çeke çeke olayı anlatma seslerimi tüm mahalleli duymuş, Seheri ise elçi olarak yollamışlardı. Ertekin olayını ise benim dışımda yalnızca Pınar, Dilan abla ve Seher biliyordu.
Bir haftadır da işe gidiyordum. Tabiki ilk günlerde Pınar ile beraber el ele tutuşup teletabi misali işe gitmiştik. İnsanın korkudan yapmayacağı şey yoktu cidden. İlk günlerde işe adapte olamasamda Miran Ağam anlayış göstermiş, onun verdiği rahatlık ile anca anca alışmaya başlamıştım. Şimdi ise tatil günümde Seher'i kahvaltıya çağırmıştım. Kafamı dağıtsınlar, bir nebze olanları unutayım diye ama buldukları her dakikada bana laf sokmak ve benimle dalga geçmekten başka bir şey yapmıyorlardı.
Bu arada konuyu annemlere anlatmamıştım. Eğer anlatırsam annem beni asla Mardin'de bırakmaz, götüme terlikle vura vura Bursa'ya götürürdü.
"Aziz Allah" diye düzelttim kendimi oturduğum yerde, öğlen ezanı okunuyordu ve benim en babaanne huylarım gün yüzüne çıkmıştı. Gündüzleri de bazen içim darlandığında "Sen büyüksün Yarabbi" diyerek iç çekerdim. Yakında romatizmalarımda tutardı kesin.Seher olduğu yerden tülbentine ulaşmaya çalışmış, tam götünü kaldıramadığı için götünden ittirmiştim. Heh diyerek aldığı tülbenti örttü başına. Sessizce ezanları dinledik. Ezan bitince kendimi geri doğru bıraktım, son bir haftadır çok yorulmuştum. Yalnızca bomba olayından dolayı değil, hamlamış olmamın verdiği etki ile işte kendimi çok fazla zorlamıştım. Yeni açılmasına rağmen yol üstü olduğu için, gelen geçen insanlar yiyecek şeyler almak için uğruyordu. Daha ilk açılışına göre iyi iş yapıyordu pastane.
Sabahları erken gitmemden dolayı etraf karanlık oluyordu. Akşam ise işten çıkarken tam hava kararmaya başlamış oluyordu. 24 senedir görmediğim gibi bu sene de gün yüzü görmüyordum."Hadi kalkın dışarı çıkalım, alemlere akalım kızlar" dedi Pınar tırnaklarına sürmeyi bitirdiği ojeyi etrafa bulaştırmadan kapatmaya çalışırken.
"Mardin'de" dedim sorgular biçimde.
"Alemlere akalım" "Yürü git aşağıda İbrahim Amcayla Mırra iç" dedim sesimi yükselterek. Pınar'ın asla bitmeyen enerjisi ve egzantirik fikirleri yüzünden her zaman ortamın babaannesi ilan ediliyordum."Aslında" dedi Seher ellerini çenesine koyarak.
"Alemlere akmak değil de bir güzel yemek mi yesek bugün şöyle dışarıda. Hem sende biraz açılırsın. He Didem"
Mantıklıydı, biraz insan yüzü görürdüm en azından.
"Olur, çıkalım hem Yakup'a kitap da alırım" dedim heyecanlı heyecanlı. İkisi bir anda ayaklanmış, bir şey demeden hazırlanma derdine düşmüşlerdi. Ben ise oturduğum koltukta Cennet Mahallesi Menekşe gibi kalmış, "Nereye gidersiniz be" diye mırıldanmıştım. Ama Pınar çoktan odasına gitmiş, Seher de dış kapıyı hızlıca çekip evine hazırlanmaya gitmişti.