0.1

76 11 3
                                    


Sonuncu kural ise, sana tıpatıp benzeyen birini gördüğün zaman... Arkana dahi bakmadan kaç ve olabildiğince çabuk bir şekilde saklan." Jeongin duyduklarıyla yansımadakinin hafifçe gülümsediğini fark etmişti. Korkuyla arkasına döndü ve var gücüyle koşmaya başladı. Ona tıpatıp benziyordu, bu demek oluyor ki oyun başlamıştı.

En başından bunun içine düşmek istemiyordu, buraya istemeden gelmişti. Adımlarını hiç yavaşlatmadan koşmaya devam etti. Sonunda karşısına çıkan kapıyı hızla açtı ve kendini dışarı attı. Henüz neler olduğunu anlamadan vücudu soğuk suyla temas etmişti. Karanlık suya çakıldı ve birkaç saniye içinde çırpınmaya başladı. Yüzmeyi az çok biliyordu, yüzeye doğru yüzdü ve kafasını sudan çıkardı. Nefes nefese etrafını incelemeye başlamıştı. Bir havuza düşmüştü. Az önce ne olmuştu öyle? Havuzdan çıktı, burası bir kapalı alan havuzuydu ayrıca etrafta da kimseler görünmüyordu. Derin bir nefes alıp hemen ayağının yanındaki havluyu aldı. Yüzünü ve saçlarını olabildiğince kurutmuştu.

Birkaç dakika sonrasında havuzun dibindeki inci gözüne çarptı. "Fincanını inciyle doldurduğunda kazanacaksın. Yalnızca gökkuşağını takip et." adamın gerçek incilerden bahsettiğini bilmiyordu, belki de her şey o kadar karmaşık değildi. Havluyu kenara bıraktı ve suyun içine girdi. Derin bir nefes almış ve dipteki inciyi almak için dalmıştı. İnciyi tuttuğu anda havuz birden genişledi ve tabanı tamamen açık bir gökyüzüne dönüştü. Jeongin aşağıdaki bulutları görebiliyordu. Biraz daha daldı ve su yüzeyine çıktı. Yine çiçeklerle dolu bir kırdaydı.

Sudan çıktı ve etrafa bakındı. Hemen önündeki tepeden bir fayton tepesindeki bacadan duman tüttüre tüttüre ilerliyordu. Bir kaç saniye sonra fayton penceresini örten perde açılmış ve peçeli bir kadın dışarıyı izlemeye başlamıştı. Cebinden bir kese çıkardı ve tül kesenin içindeki incileri sallayarak ses çıkartmalarını sağladı. Jeongin o an onların her birine ihtiyacı olduğunu anlamıştı. Koşar adımlarla tepeyi tırmandı.

"Hanım efendii!" diye bağırmış ve faytonun durmasını sağlamıştı. Pencerenin önüne geldi ve biraz soluklandıktan sonra kadına gülümsedi.

"Hanım efendi, sanırım aynı yöne gidiyoruz. Rica etsem, beni de yanınıza alır mısınız?" nazik bir tonda isteğini belirtmiş ve bunu tam olarak samimi bir şekilde yapmıştı. Dikkat çekmek istemiyordu. Kadın biraz düşünmüş sonrasında ise gözleri gülümsediğini belli edercesine kısılmıştı.

"Tabii, buyurun. Size yetecek kadar yerimiz var." demişti tatlı sesiyle. Jeongin mutlulukla faytona bindi. Kadın burada yalnız değildi. Hemen yanında kollarını göğsünde birleştirmiş uyuyan, sarı uzun saçlı bir adam vardı. Jeongin çekingen bir tavırla adamın karşısına oturdu. Sarışın adamın da yüzünü gizleyen bir peçe vardı. Kadın alnına düşen saçlarını kulağının arasına sıkıştırdı ve yanında uyuyan adamı dürttü. Adam zor uyanıyor olacak ki birkaç kez daha dürtmüştü. Jeongin utangaç bir tavırla elleriyle oynuyor ve incileri nasıl alabileceğini düşünüyordu. Birkaç saniye içinde adam da uyanmış ve büyük kahve irislerini çocuğa dikmişti.

"Ona istediğini ver Yeji." demişti Jeongin'i gördüğü anda. Kadın bunun olacağını biliyormuş gibi gülmüş ve cebinden tekrar keseyi çıkarmıştı. Jeongin henüz hiçbir şey söylememişken bile bu kadar çok inciye sahip olacağı için heyecanlanmıştı. Yüzünde istemsiz bir gülümseme oluşmuştu, göğsünü şişirip oturuşunu biraz daha düzeltti. Yeji denen bu kadının keseyi ona vermesini bekliyordu. Kadın Jeongin'in bu heyecanını görünce küçümser bir şekilde gülmüş ve kesenin ağzını açmıştı. İncilerin bir kısmını eline aldı ve faytonun penceresinden aşağı attı. Bu hareketi Jeongin'i şoka uğratırken sarışın adamın gözlerini devirmesine neden olmuştu.

sage ::hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin