▶︎ on üçüncü bölüm.

210 78 23
                                    

O an aklında tek bir isim vardı Minho'nun. Zaten bu yola da o isim uğruna çıkmamış mıydı? Her şey onun içindi, Jisung içindi. Ve şimdi bulduğu ilk arabada, hatırlayabildiği son anılarla beraber oraya tekrar dönüyordu; İtomori'ye.

Yanındaki bedene teşekkür edip arabadan indi. Adımları yerle buluştuğunda görüş alanına giren devasa ağaçlar ile derin bir nefes aldı. Orman sanki ona 'buraya gel' diye fısıldıyordu, ya da sadece rüzgardı.

Orman ile arasında geçen birkaç saniyelik bakışma sonucunda zaman kaybetmemek adına adımlarını silinmeye başlamış patikaya çevirdi. Esen rüzgar, ağaç dallarındaki kuş cıvıltıları ve hafiften çiselemeye başlayan hava eşliğinde ilerledi yeşilliklerin arasında.

Yağmur şiddetini arttırdığı sırada ensesine düşen su damlaları ile yüzünü buruşturup kapüşonunu kafasına geçirdi. Gözleri, onu yağmur dinene kadar ağırlayacak kapalı bir alan ararken; ayağına takılan dalı fark etmeyerek vücudunu toprak zeminle buluşturdu. Ağzından çıkan birkaç küfre engel olamayarak düştüğü yerden kalktı.

Bakışları halen yağmuru engelleyecek bir şeyler ararken, aradığını bulmuş gibi ağır ve temkinli adımlarla gözüne kestirdiği mağaraya ilerledi. Kuru zemine basmanın verdiği rahatlık ile sırtındaki çantayı çıkarıp bir kenara bıraktı. Ardından sırtı taş duvara gelecek şekilde kendi de oturduğunda, soluklanma ihtiyacıyla gözlerini kapatıp serin havayı içine çekti.

Elini yan tarafında duran çantasına götürüp, içinden harita ve birkaç kalem çıkardı. Islak elleri yüzünden haritanın nemlenmesine engel olamazken, iki ucundan tuttuğu kağıt parçasını boylu boyunca toprak zemine serdi. Bir eli kağıdın yer ile olan temasını sağlarken diğer eliyle gözüne ilk çarpan kalemi aldı ve kapağını ağzı ile açarak bulunduğu nokta olarak düşündüğü kısmın etrafına bir çember çizdi. Harita üzerinde yaptığı birkaç karalamadan sonra kağıdı ve kalemi çantasına geri koyarak, içinden ikiye bölünmüş olan sandviçin bulunduğu poşeti çıkardı. Su damlalarının yapraklara çarparak çıkardığı ses eşliğinde karnını doyurdu genç. Ardından yağmurun azalmasını fırsat bilerek, yoluna devam etmek adına yanında duran çantasını sırtına takarak bulunduğu sığınaktan ayrıldı.

Yukarı doğru attığı her adımda rüzgar şiddetini arttırıyor, hava git gide soğuyordu. Ayaklarına çarpan birkaç çakıl taşı ile bakışlarını yerden kaldırdı. Ağaçlar azalmaya, yokuş olmasına rağmen kendine yer edinen taş ve çamur birikintileri artmaya başlamıştı. Yorulmuş olmasına rağmen emin olmak adına birkaç adım daha attı. Şimdi ise karşısında devasa bir plato duruyordu.

"Gerçekten orada," dedi gözlerinin dolmasına egel olamayarak. "Rüya değildi." Elinin tersiyle yanaklarından aşağı süzülen birkaç damla gözyaşını silerek yokuş olmasına rağmen çayırlık alana doğru koşmaya başladı. Kalbi hiç olmadığı kadar hızlı atıyor, aldığı nefesleri kontrol edemiyordu. Heyecanı yerini umuda bırakırken, çayırlık alana değen ayakları ile hızını azalttı.

Biraz ilerisinde bulunan derenin önünde durup, karşısındaki devasa ağaca baktı. Meteor buraya zarar vermemişti, her şey olması gerektiği gibiydi.

"Buradan sonrası öteki dünya." dedi derinliğini gözleri ile ölçmeye çalıştığı dereye bakarken. Ardından hiç düşünmeden bir bacağını suya daldırdı. Su neredeyse dizine geliyordu, tamamının da bu şekilde olduğunu düşünerek diğer bacağını da suya soktu ve derenin içinde karşıya doğru yürümeye başladı.

Her adımında su derinleşiyor, bataklık misali içine çekiyordu bedenini. Suyun derinliği neredeyse beline geldiğinde çantasını çıkarıp karşıya fırlattı. Yarısını geçtiği derenin içinde adım atmak git gide zorlaşıyordu. Sonunda vücuduna değen suyun yüksekliği azalmaya başladığında, kolunu önünde duran yeşillik alana doğru uzattı. Tuttuğu toprak zeminden yardım alarak kendini sudan çıkardı. Ardından hemen yanında duran çantayı da eline alarak ağaca doğru ilerlemeye başladı.

Gözleri tek bir şeyi arıyordu, ona dair geride kalan tek şeyi. Büyükanne ile geldiklerinde ağacın bir dalına Jisung'un bilekliğini asmıştı, ve şimdi onu bulmak istediği tek şeydi. Örgütlerden oluşan ve aynısı kendi bileğinde olan bileklik görüş alanına girdiğinde elindeki çantayı yere bırakıp ağaca ilerledi.

İki dal arasında duran ve hâlâ yeni gibi görünen bu bileklik Minho için her şeyin kanıtıydı. En azından rüya görmediğine emindi artık. Yaşanan her şey gerçekti, Jisung gerçekti...

Kendinden biraz yüksekte olan dala uzanıp bilekliği aldı. İçinden, o'nun yarısı diye geçirdi. Birkaç ipin birbirine dolanarak oluşturduğu görüntü, Musubi. Her şey daha anlamlıydı şu an. Parmakları sanki ona dokunuyor gibi bilekliğe dokunuyordu. Ona ait olan her şey umut vericiydi Minho'ya göre.

"Meteor çarpmadan önce... yani üç yıl önceki haliyle mi yer değiştiriyordum?" Her şey çok mantıksızdı onun için. Mümkün değilmiş gibiydi yaşananlar.

"Zamanlarımız uyumlu değildi." dedi elinde tuttuğu ip parçasını bileğine takarken.

"Zaman geriye dönecekse," dedi "eğer onu bir kez daha göreceksem..." Cümlesi yarım kaldı gencin. Yarım kalmasını sağlayan ise farkında olmadan ayağına takılıp düşmesine yol açan taş parçasıydı. Kafası yerle buluştuğunda gözlerinin yavaş yavaş karardığını fark etti. Onu bir daha göremeyecek miydi yoksa? Göz kapaklarının kapanmasına engel olamazken kendini ıslak zemine bıraktı.

Senin adın Jisung.

Hayattaki en değerli hazinemin bana verdiği en güzel hediye, ikimizden bir parça...

Artık abi oluyorsun Jisung.

Üzgünüm bebeğim, sana her daim yanında olacağıma dair söz vermiştim.

Baba, annem ne zaman dönecek?

Artık Sooha burada değil. O halde bana onu hatırlatacak kişilere bakmamın ne anlamı var ki?!

Baba, sen de mi annem gibi bizi bırakıp gidiyorsun?

Jisung, Mina; artık büyükanne ile beraber kalacaksınız.

Sen kimsin mi? Asıl sen kimsin?

Böbürlenmeyi bırak, sanki sevgilin var.

Ne şanslı. Şimdi beraberlerdir... Neden ağlıyorum ki?

Abi, Tokyo'dan ne zaman geri döneceksin?

Birini bulmam gerek Mina. Geri döneceğim.

Bunlar da neydi şimdi? Neden Jisung'un anıları onun hafızasındaydı ki? Ve Jisung... Tokyo'ya mı gelmişti? Gördüğü şeyler silikleşiyor, vücudu ağırlaşıyordu. Yağmur damlaları yüzüne vuruyordu ancak önleyecek gücü yoktu Minho'nun. Ve her şey, her şey o an değişti.

-&-
ahahahaha ne guzel yerde bitirdim degil mi ahahahah
saka bir yana bir sonraki bolum yer degistiricekler bu yuzden burada kesmem lazimdi kusura bakmayin
ha bir de, jisung olmedi dostlar uzulmeyin ve benim en icime sinen bolum buydu o yuzden yorumlarinizi cidden merak ediyorumm
neyse iste oy verip yorum yapmayi unutmayin!! opuldunuz mwah ^^

your name 𝜗𝜚 minsung. ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin